Birçok İşletme, Daha İleri Görüşlü Rakipleri Tarafından Geride Bırakılacak!

 

ÇOK GEÇ OLMADAN
 
BUSINESS TRENDS IN PRACTICE; THE 25 TRENDS THAT ARE REDEFINING ORGANIZATİONS (UYGULAMADA İŞ TRENDLERİ; KURULUŞLARI YENİDEN TANIMLAYAN 25’TEN FAZLA TREND)
YAZAR VE STRATEJİST BERNARD MARR,BU TRENDLERİN SOSYAL VE TEKNOLOJİK NEDENLERİNİ VE ETKİLERİNİ AÇIKLIYOR.


 
İş sahipleri, iş liderleri ve bilhassa üst yöneticiler için mutlaka okunması gereken bir kaynak diye düşünüyorum. İş geliştirme ve inovasyon için gelmek üzere olan değişimlerden haberdar olmak ve üstesinden gelmek için…


 
BÖLÜM I, Geleceğin Organizasyonlarını Şekillendirecek 5 Küresel Değişimi yönlendiren toplumsal ve teknolojik güçleri keşfederek başlıyor. Her liderin bilmesi gereken 10 mega teknoloji trendi açıklıyor.


BÖLÜM II, kolektif etkilerinin ne kadar dönüştürücü olduğunu göstermek için bu trendlerin endüstriler üzerindeki etkisini inceliyor.


BÖLÜM III, bugün ortaya çıkan temel tüketici trendlerine – muhtemelen ürün ve hizmetlerinizi yeniden düşünmeye sevk edecek trendlere ve bunların nasıl sunulacağına odaklanıyor.


BÖLÜM IV, tüketici trendlerini temel alan. işletmelerin dahili olarak nasıl faaliyet gösterdiğini etkileyen temel trendlerle ilgili. Başka bir deyişle, ürün ve hizmetlerinizi yeniden düşünmenin yanı sıra, işinizin nasıl yürütüldüğünü de yeniden düşünmeniz gerekecek.


BÖLÜM V, bu son bölümde, çoğunlukla birbiriyle bağlantılı, bazen farklı, hatta çelişkili trendleri bir araya getirerek daha geniş bazı temel dersler ve çıkarımlar yapılıyor.
Ben size bunları birkaç yazı halinde her zamanki gibi tecrübe ve fikirlerimi dercederek ileteceğim.
Ben istifade ettim, umarım siz de edersiniz.

 

2028’de Türkiye Parlayan Yıldız!

İş dünyasındaki değişim ve dönüşüm, yavaşlamak şöyle dursun, gitgide daha hızlanıyor. Son on yılda tüm sektörlerdeki liderler için yeni fırsatlar ve zorluklar yaratan, çığır açan yeni trendlerin ortaya çıkmasına tanık olduk. Demek ki değişimin sonu yok, en azından çağa uyarak atak olmalıyız.

 

Business Trends in Practice; The 25 Trends That are Redefining Organizations (Uygulamada İş Trendleri; Kuruluşları Yeniden Tanımlayan 25’ten Fazla Trend) isimli 2022 baskılıkitapta (*) en çok satan iş yazarı ve stratejisti Bernard Marr, hızla gelen bu değişikliklerin altında yatan sosyal ve teknolojik nedenleri ve belli başlı endüstriler üzerindeki etkilerini ortaya döküyor.

 

Marr, ilk bölümde  Geleceğin Organizasyonlarını Şekillendirecek 5 Küresel Değişim’den söz ediyor:

Sadece “bilmek iyidir” (nice to know) deyip geçemeyiz, trendlerin gerçek ve ciddi ticari sonuçları vardır, diyor. Bölümün sonuna doğru pratikten de bahsediyor.

 

Madalyonun bir yüzü şöyle: “Her küresel değişim, gelecekteki iş fırsatlarının nerede olabileceğini gösterir, yani geleceğin en başarılı organizasyonları, bu değişimleri göz önüne alan ve buna göre hareket eden kuruluşlar olacaktır.”

 

Diğer tarafı ise: “Elbette, bu küresel değişimler işletmeler için risktir, özellikle geri kalma riski vardır. Sonuç olarak, birçok işletme, daha ileri görüşlü rakipleri tarafından geride bırakılacaktır.”

 

GENEL TRENDLER

Marr Bölüm 1’de  Geleceğin Organizasyonlarını Şekillendirecek 5 Küresel Değişim’den söz ediyor:

Sonra ilk 5 global trendi açıklıyor:

Trend 1: Gezegenimizle Değişen İlişkimiz

Trend 2: Ekonomik ve Politik Güçteki Değişimler

Trend 3: Artan Ayrışma ve Kutuplaşma

Trend 4: Değişen Demografi

Trend 5: Sosyal, Kültürel ve İşyeri Değişimleri

 

Şimdi ilk 5 global trendin kısaca detaylarına inelim;

 

Trend 1: Gezegenimizle Değişen İlişkimiz

İlerlemek adına ormanları kestik, fosil yakıtlar kullandık, maden çıkardık, suları kirlettik. Batıda bu işe yaradı; daha fazla refah sağladı. Ama aynı zamanda iklim değişikliğine, ekosistemlerin çökmesine ve biyolojik çeşitliliğin kaybolmasına, kimyasal ve plastik kirliliğine ve doğal kaynaklarımızın (özellikle su) azalmasına yol açtı. Sonuç olarak, gezegenimiz muazzam bir baskı altında ve anormal hava değişimleri ve doğal afetler yoluyla bu ortaya çıkıyor ve mahsul üretimi, gıda güvenliği, göç ve daha fazlası üzerinde etkisi var. Ama şunu unutmayalım ki bu değişim birkaç nesilde farkedilemeyecek kadar yavaş adımlarla gerçekleşiyor, yani bu sene havalar ısınmadı, yine kışın ortasında yaz yaşıyoruz, bu sene felan mahsulde sorun var şeklinde değerlendiremeyeceğimiz gelişmelerdir. Ama bugün bile bu kötüye gidişi tersine çevirmek için geç kalmış olabiliriz; zira bu da nesiller boyunca sürecektir. Yani bu bir anlayış ve yaşam biçimidir. Tüm prosesler, işler, ihtiyaçların giderilmesinde, iletişimde gözönüne alınması gerekmektedir. Tabiri caizse böyle yaşayıp yaşamamak gelecekte dünyanın helal/haramı gibi algılanabilecektir, tabii kastım dinen değil. Ama bunu da istismar eden STKlar, bu bahane ile direkt/indirekt vergi toplayan fırsatçı hükümetler de olacaktır.

 

Trend 2: Ekonomi ve Politika Alanında Değişimler

 

Ekonomi ve politikada düzen değişiyor. 2050 yılına kadar dünyanın ekonomik ve politik olarak güçlü ülkeleri listesi bugünden çok farklı olacaktır.

 

Çin’i örnek alalım. Koronavirüs krizinin etkisiyle, Çin ekonomisinin, önceden düşünülenden beş yıl önce, 2028 yılına kadar ABD’yi geçeceği tahmin ediliyor. Çin, Hindistan, Brezilya, Meksika, Rusya, Endonezya ve Türkiye E7 olarak adlandırılarak gelişmekte olan ülke olarak kabul ediliyorlar.

 

Gerçi pandeminin son durumu, tedarik zinciri sorunları, global enflasyon, süregelen bölgesel savaşlar ve anlaşmazlıklar tüm bu rakam tahminlerini etkileyecektir.

 

Önümüze çıkan şaşırtıcı güç değişimlerini gösteren bazı istatistiki verilere bakalım;

–       2050 yılına kadar, AB27’nin küresel GSYİH içindeki payı sadece %9 olurken, Çin’in %20 olması bekleniyor.

–       2050’ye gelindiğinde Hindistan, küresel GSYİH sıralamasında ikinci sırada yer alarak Çin’in gerisinde ve ABD’nin önünde olacak. Endonezya 4. sırada yer alacak. İngiltere 10. sıraya düşebilir.

–       E7 ekonomileri G7’den iki kat daha hızlı büyüyebilir. Aslında E7 ekonomilerinin birleşik ekonomik gücü 2040’a kadar G7’nin iki katı olabilir.

–       Bir de Bangladeş, Mısır, Nijerya, Pakistan ve Vietnam dahil olmak üzere yükselen sonraki 11 ekonomi var. Bu ekonomilerin 2030 gibi erken bir tarihte küresel güçte AB27’yi geçmesi bekleniyor.

 

Sonuç olarak, Batı yüzyıllardır yükselişte ama bu değişmek üzere. E7 ve sonraki 11 ekonomi, küresel ekonomide ve dolayısıyla dünya siyasetinde giderek daha fazla söz sahibi olacak. Çin toprağa ve nadir kaynaklara erişim için Afrika ülkeleriyle yakın ilişkiler kuruyor, çeşitli yollarla küresel etkisini genişletmeye çalışıyor. Bu güç kayması, özellikle dünyanın değerli kaynakları daha kıt hale geldikçe, kuşkusuz yeni gerilimler getirecektir. Teknoloji etrafında yeni bir Soğuk Savaş’ın ortaya çıktığını da görebiliriz. Çin, 2030 yılına kadar yapay zekada dünya lideri olmak istediğini söyledi ve Çinli şirketler tarafından YZ (Al) teknolojilerinin ihracatını kontrol etmek için önlemler aldı. Ama YZ teknolojileri ihracatı aynı zamanda bir “kültür” ihracı olarak da görülmelidir.

 

Trend 3: Artan ayrışma ve kutuplaşma

 

Onlarca yıllık küreselleşme ülkeleri birbirine yaklaştırdıktan sonra, şimdi ülkeler katıldıkları ittifaklardan ayrılmaya başladılar. ABD’de, Başkan Trump’ın iklime ilişkin Paris Anlaşması’ndan, Dünya Sağlık Örgütü’nden çekilme planları vardı; NATO’dan çekilmekten bile bahsetti. Ve sonra Birleşik Krallık’ta Brexit yaşadık.

 

İnsanların siyasi görüşleri nedeniyle arkadaşlarıyla, komşularıyla ve aile üyeleriyle arası bozuluyor; Amerika’da seçmenler 2020 seçimlerinde bunu yaşadı. Gruplar ideolojik hatlar boyunca giderek daha fazla bölünüyor ve toplum içindeki grupların ayrım noktaları keskinleşiyor.

 

Pew Araştırma Merkezi tarafından 2019’da yapılan bir anket, 2016’dan bu yana partizan bölünme ve düşmanlığının derinleştiğini ortaya koydu; Cumhuriyetçilerin %63’ü Demokratların diğer Amerikalılardan “daha vatansever” olduğunu ve %55’i daha ahlaksız olduklarını söyledi. Demokratların %75’i Cumhuriyetçilerin diğer Amerikalılardan daha dar fikirli olduklarını ve %47’si daha ahlaksız olduklarını söyledi. Dünya gitgide kutuplaşıyor. Bu çılgınca ve rahatsız edici.

 

Ayrışma ve kutuplaşmanın artmasının birkaç nedeni var. Artık ülkeleri cepheleştiren bir küresel düşman veya dış tehdit yoktur. Ve elbette, insanlara sadece görmek istediklerini gösteren sosyal medya gettolarının etkisini de göz ardı edemeyiz. Sosyal medya algoritmaları sayesinde hepimiz aynı haberleri görmüyoruz.

 

Bunun yerine bize alışkanlıklarımıza, ilgi alanlarımıza ve inançlarımıza göre kişiselleştirilmiş bir içerik akışı sunuluyor. Bu arada, gerçek sorunlar ve toplumun sorunlarını çözmek için birlikte çalışma ihtiyacı bütün bu gürültünün içinde kayboluyor. Ki ben bunu daha önce “Dünyayı Algoritmalar yönetiyor” başlıklı yazımda yankı odalarından söz ederek gündeme getirmiştim. (https://yelkenciningazetesi.com/dunyayi-algoritmalar-yonetiyor-ai-bireysel-ozgurlugu-yok-ediyor-)

 

Peki o halde nasıl buna müsaade ediliyor. Rekabet hukuku açısından ABD’de bir tek telefon şirketine bile müsaade edilmezken, enerji şirketleri parçalanırken, şu anda tüm dünyada sadece ticari açıdan bile mahzurlu monopol bir veri/iletişim yapısına evrildik. Global veri havuzu ve arama motoru, global iletişim ağı ve günün favori haber ve eğilimi, e-ticaret işlem ve dağıtımının çoğunluğu sizin de bildiğiniz birkaç şirketin elinde. Yapıyorlar demiyorum ama kamuoyunu, sosyal görüşler, ticari menfaatler şudur diye yönlendirmeleri pekala mümkündür.

 

Bu arada Rusya ve Çin’in tamamen bağımsız internet projeleri mevcut. Teknoloji dünyayı global köy mü yapacaktı, yoksa artık farklı birçok düşman köy mü olacak. Halbuki arzumuz büyük veri havuzuna serbest ulaşımla her bireyin özgür iradesinin ortaya çıkması değil miydi?

 

Trend 4: Değişen Demografi

 

Dünya nüfusu artıyor, yaşlanıyor, nasıl değiştiğine hızlıca bir göz atalım: BM tahminine göre, dünya nüfusunun önümüzdeki 30 yılda 2 milyar artarak 2020’de 7,7 milyardan 2050’de 9,7 milyara çıkması bekleniyordu. Bununla birlikte, son tahminler, nüfusun bundan daha erken zirveye ulaşabileceğini ve daha sonra yüzyılın sonunda 8,8 milyara düşebileceğini gösteriyor. Başka bir deyişle, nüfus artışı yavaşlıyor gibi görünüyor, özellikle de artık daha az sayıda kadın çocuk sahibi olmayı seçtiği için.

 

Toplam küresel nüfus hala büyürken, bazı ülkelerde göç ve düşük doğum oranları gibi faktörler nedeniyle nüfus azalması yaşanıyor. Örneğin, Rusya’nın nüfusunun 2006 ile 2030 arasında 18 milyon, Japonya’nın ise 11 milyon azalması bekleniyor.

 

Dahası, Türkiye de dahil olmak üzere dünya nüfusu giderek yaşlanıyor. Örnek olarak, 1950’de Çin’de yaşam beklentisi 40 yıldı. 2050 yılında 80 yıl olacak. Bu tüm dünyada geçerli. 2006 yılında dünyada 65 yaş ve üstü yaklaşık 500 milyon insan vardı. 2030 yılına kadar bu sayının 1 milyar kişiye veya dünya nüfusunun 1/8’ine çıkması bekleniyor.

 

Bu arada daha fazla insan yoksulluktan kurtuluyor ve orta sınıf büyüyor, ancak çok zengin ve fakir arasındaki uçurum da büyüyor. Eşitsizlikle mücadele etmezsek, bölünme, ayrışma ve kutuplaşma sorunları ağırlaşacak, tatminsizlik de, düşmanlık da artacak. Sadece insanlar arası değil, devlet/milletler arası da yardımlaşma ve fırsat/gelir adaleti sağlayacak sistemler geliştirmeliyiz. Dünya Bankası, IMF gibi uluslararası kuruluşların sorunların çözümünde yetersiz kaldığı görüldü. Kızılhaç/Kızılay ve Birleşmiş Milletler Kuruluşlarının da etkisi arzu edilenden çok eksik kalıyor.

 

Trend 5: Sosyal, Kültürel ve İşyeri Değişimleri

 

Dünya her zamankinden daha fazla kutuplaşmış görünse de, kültürler arasında daha fazla yakınlaşma, benzeşme var. Diğer kültürleri etkileyen Hollywood filmlerini veya Güney Koreli erkek grubu BTS’nin küresel çekiciliğini veya Çinli bir gencin TikTok’taki videosunun ABD’de nasıl viral olduğunu yakından görüyoruz.

 

Küresel olarak, insanların yüzde 65’i, bizi farklı kılan şeylerden daha çok ortak noktamız olduğu konusunda hemfikir. Ancak bu aynı zamanda bir çeşitlilik ve bireysellik çağıdır; araştırmalar, bireyciliğin yalnızca Batılı bir eğilim değil, küresel bir fenomen olduğunu öne sürüyor. Ferdiyetçiliğin boyutu ve getireceği toplumsal etkinin ne olacağını bilemediğimiz gibi, ne/nasıl olması gerektiği hususunda da çocuklarımızı eğitebileceğimiz bir müfredatımız yok, çünkü bu konuda kabul görmüş bir yaşam biçimi de benimsenmiş değildir.

 

Toplumun, kültürün ve işyerinin (workplace) nasıl değiştiğine kısaca bir göz atalım:

–       Evlilik düşüşte ve tek kişilik haneler, 2030’a kadar olan dönemde en hızlı büyüyen hane profilidir.

–       Cinsiyet farkı sorun olmaya devam ediyor. Kadınların işgücü piyasasına katılmaları erkeklere göre daha düşük, işsiz kalma olasılıkları erkeklere göre daha yüksektir.

–       İş hayatında cinsiyet farkını kapatan ülkeler ile ekonomik performansları arasında güçlü bir pozitif korelasyon var ve cinsiyet farkını azaltmak, kişi başına küresel gelirin 2030 yılına kadar en az yüzde 20 artacağı anlamına geliyor.

–       İşyerinde Z kuşağı (1997’den sonra doğanlar) ve Y kuşağının (Y kuşağı, 1981 ile 1996 arasında doğanlar) sayısı artıyor ve Baby Boomer’lar (ikinci dünya savaşı ertesi doğanlar) emekli oluyor. İşgücünün demografik yapısı değiştikçe, çalışanların ihtiyaç ve beklentileri de değişiyor.

–       Baby boomer’lar için, işte uzun saatler geçirmek genellikle başarı için gerekli görülüyordu, ancak işyerine yeni girenler artık esnekliğe ve iş/yaşam dengesine öncelik veriyor. Bu kişiselleştirme ve bireysellik çağında Z kuşağı da kendilerine uygun bir çalışan deneyimi arıyor.

–       Giderek artan bir şekilde işlerinin marka kimliğiyle özdeşleşmeyi umuyorlar; örneğin, insanların yüzde 65’i “güçlü bir toplumsal vicdana sahip” bir kurumda çalışmak istiyor.

–       Nasıl çalıştığımız da değişiyor. Beş küresel çalışandan biri artık en azından bazı zamanlarda uzaktan çalışıyor ve koronavirüs pandemisi bu “her yerden çalışma” kültürüne hız kazandırdı.

–       Pandemi uzaktan çalışmanın birçok endüstride uygulanabilir ve faydalı olduğunu kanıtladı. Bu şekilde bir küresel iş piyasası oluştuğunu göreceğiz; mesela teknoloji çalışanları artık Palo Alto’ya taşınmak zorunda kalmayacak. Belki bu, global işgücü piyasasının kurularak daha eşitlikçi ve adil bir piyasa oluşmasını sağlayacak.

 

Bu her yerden çalışma kültürü gig ekonomisini (esnek ekonomi: şirketin çalışanlarıyla geçici ve kısa dönemli kontratlar yaptığı çalışma biçimi) yaygınlaştıracaktır. Geçmişin hiyerarşik organizasyon yapıları, insanların herhangi bir zamanda becerilerinin nerede gerekli olduğuna bağlı olarak organizasyonlar arasında ve içinde hareket edebildikleri daha düz, ekip ve proje tabanlı yapılar haline dönüşebilir.

 

Küresel iş piyasası hızlandıkça ve (önceki nesillere göre ırk ve etnik açıdan daha çeşitli olan) Z kuşağının iş hayatına girmesiyle çeşitlilik daha önemli hale geliyor. Deloitte tarafından yapılan bir ankette, iş liderlerinin üçte ikisi, çeşitliliğin işleri için önemli olduğunu söylerken buna düşünce ve demografik çeşitliliği dahil etti. Düşüncede çeşitlilik inovasyonu %20 artırırken iş risklerini %30 azaltabilir.

 

O halde geleceğin yüksek performanslı ekipleri hem demografik hem de bilişsel olarak çeşitli olacaktır. Kapsayıcı kültüre sahip şirketlerde insanların daha iyi iş sonuçları elde etme olasılıkları sekiz kat, finansal hedeflere ulaşma veya bunları aşma olasılıkları iki kat daha fazladır.

 

Ayrıca, pandemi  dolayısı ile hızlanan bir başka trend olan ruh sağlığı ve esenlik (wellness) konusuna da artan bir vurgu var. İleride, çalışanlarının doğru iş/yaşam dengesine sahip olduğundan ve çalışanların ruh sağlığı desteğine erişebildiğinden emin olmaları için işverenler üzerinde artan bir baskı olacaktır.

 

HER LİDERİN BİLMESİ GEREKEN 10 MEGA TEKNOLOJİ TRENDİ

 

İçinde bizzat yaşadığımız 4.0 sanayi devrimini öncekilerden farklı kılan şey, içerdiği çok çeşitli yeni teknolojilerdir. Önceki sanayi devrimlerinin her birinin büyük bir teknolojik ilerleme tarafından yönlendirildiği yerde, dördüncü sanayi devrimi, dünyamızın artan verileştirmesi (datafication), yapay zekadaki büyük sıçramalar, siber/fiziksel sistemlerin (bilgisayar sistemleri) yükselişi dahil olmak üzere fiziksel süreçleri kontrol eden çok sayıda teknoloji trendi tarafından yönlendiriliyor. Bu gelişmelerin her biri dönüştürücü olacak; birlikte bizi hayal edebileceğimiz her şeyin ötesine götürebilirler.

 

“Üssel büyüme”, muhtemelen duyduğunuz bir tabirdir, ancak gerçek anlamda manasını bir düşünelim. Dünyamızdaki katlanarak büyüyen veri miktarından ve bilgi işlem gücündeki üssel büyümeden bahsettiğimde, depolanan veri miktarı için bunun birkaç yılda bir, mesela dört yılda bir ikiye katlandığından bahsediyorum. Ki buna Moore Yasası adı veriliyor. Teknoloji alanındaki yenilikleri ben de yaklaşık ikibuçuk yıldır yazılarımda anlatmaya çalışıyorum. Çoğuna aşinasınız ama Marr tüm gelişmeleri derli toplu bir araya getirip, geleceğe yönelik  varsayımlarda bulunmuş.

 

Marr bu bölümde Her İş Liderinin Bilmesi Gereken 10 Mega Teknoloji Trendi şöyle sıralıyor:

Trend 1: Her Yerde Bilgi İşlem (Ubiquitous Computing)

Trend 2: Bağlantılı ve Akıllı Her Şey (Connected and Smart Everything)

Trend 3: Dünyamızın Verileştirilmesi

Trend 4: Yapay Zekâ

Trend 5: Genişletilmiş Gerçeklik (Extended Reality)

Trend 6: Dijital Güven (Digital Trust)

Trend 7: 3D Baskı

Trend 8: Gen Düzenleme ve Sentetik Biyoloji

Trend 9: Nanoteknoloji ve Malzeme Bilimleri

Trend 10: Yeni Enerji Çözümleri

 

Trend 1: Her Yerde Bilgi İşlem (Ubiquitous Computing)

 

Artık dijital teknoloji her zamankinden daha kolay erişilebilir ve daha güçlüdür.

 

A.Bilgi işlem gücündeki gelişmeler

 

İşlem gücü arttıkça ve bilgisayar mikroçiplerinin boyutu küçüldükçe, çoğumuz bilgisayarların ve cihazların küçülmesine, hafiflemesine, ucuzlamasına ve daha güçlü hale gelmesine alıştık. Gerçekten de bugünün ortalama akıllı telefonu, 10 yıl önceki süper bilgisayarlardan daha güçlü.

 

Moore Yasası, bir mikroçip üzerindeki transistör sayısının her iki yılda bir ikiye katlandığını, böylece bilgisayarların hızını ve kapasitesini her iki yılda bir ikiye katladığını belirtir. Bu yasa şaşırtıcı bir şekilde 55 yıldır yürürlükte. Ancak şimdi Moore Yasasının sınırlarına ulaşıyoruz. Ne de olsa, transistörler ve bilgisayar çipleri bir yere kadar küçülebilir.

 

Ancak bu, bilgi işlem gücündeki ilerlemelerin sonu anlamına gelmez. Sadece, mikroçiplerin küçülmesine güvenmek yerine, gelecekteki ilerlemelerin yazılım ve algoritmalardaki (özellikle kodlama AI tarafından yapıldığında), kuantum hesaplamadaki ve hatta DNA depolama gibi yeni dijital depolama biçimlerindeki yeniliklerden gelmesi muhtemel.

 

 Başka bir deyişle, Moores Yasası bocalasa bile, ufuktaki yeni gelişmeler bilgi işlem gücünün sınırlarını zorlamaya devam edecek. Bu kazanımlar, Moore Yasası ile alıştığımızdan biraz daha düzensiz olabilir, ancak gelecekler.

 

B.Kuantum bilgisayar

 

Geleneksel bilgisayarlar son yarım yüzyılda katlanarak daha güçlü hale gelmiş olabilir, ancak temelde hala mütevazı elektronik hesap makinesinin çok hızlı sürümleridir. Bir seferde yalnızca bir “bit” bilgiyi, ikili 1 veya 0 biçiminde işleyebilirler.

 

Öte yandan bir kuantum bilgisayar, verileri işlemek için “kuantumbitler” veya “kübitler” kullanır ve bu kübitler aynı anda iki durumda var olma yeteneğine sahip gibi görünmektedir, yani bir miktar 1 olma ve aynı zamanda bir miktar da 0 olma olasılığına sahiptirler. Bu kuantum yöntemlerini kullanarak, bugün mevcut olan en hızlı bilgisayarlardan çok daha hızlı, potansiyel olarak yüz milyonlarca kat daha hızlı çalışabilen makineler oluşturmak mümkündür.

 

Başka bir deyişle, bu bilgisayarlar iklim krizi gibi insanlığın henüz çözemediği sorunları çözmek için idealdirler. IBM, Google ve Microsoft kuantum bilgisayarlar geliştirmek için büyük yatırımlar yapıyor.

 

C.Verilerin saklanması ve işlenmesi

Veri yağıyor artık. Bu verileri depolama teknolojisi gittikçe daha ucuz, daha güçlü ve erişimi kolay. Basit bir örnek olarak, 1960’ların ortalarında bir terabayt depolama alanı 3.5 milyar dolara mal olacaktı; bugün 50 dolardan daha ucuza 1 TB sabit disk satın alınabilir. Bulut bilişim (cloud computing), yani verilerin ve uygulamaların diğer kişilerin bilgisayarlarında depolannası ve işlenmesi, son yıllarda gördüğümüz dijital dönüşümde kritik bir rol oynamış ve artık çoğu bulut sağlayıcısı, verileri ucuza depolamak, verileri güvenli tutmak ve verileri daha kolay işlemek için tek bir tıklamayla verileri sorgulamanıza yardımcı olabilecek YZ (AI) ve analitik hizmetleri sunuyor. Bu nedenle, tüm kurumsal ve kritik görev iş yüklerinin yüzde 80’inin 2025 yılına kadar buluta taşınmasının tahmin edilmesi şaşırtıcı değil. Bulut bilişimde daha fazlasını görmeyi bekleyebileceğimiz bir eğilim, çoklu bulut yaklaşımları veya Amazon, Microsoft ve Google gibi farklı bulut hizmeti sağlayıcıları arasındaki engellerin kaldırılmasıdır. Büyük sağlayıcılara, daha işbirlikçi bir yaklaşım benimsemeleri ve platformları arasında köprüler oluşturmaları için artan istekler  var; bu, örneğin bir Amazon Web Hizmetleri istemcisinin veri paylaşmasına ve tedarik zincirlerinde Microsoft Azure ile çalışan bir müşterinin erişmesine olanak tanıyor.

 

Burada verilerimiz işlenir ve saklanırken ne kadar özel hayatımıza, gizliliğimize ve isteklerimize riayet ediliyor. Servis sağlayıcılar bundan çıkar sağlıyorlarsa biz bunu niye bilmiyoruz veya genel istatistiki verilere girdi oluyorsak, çıktılar niye bizimle paylaşılmıyor? Sanırsam burada da izan ve hukuk eksikliği var!

 

Trend 2: Bağlantılı ve Akıllı Her Şey

 

Akıllı TV’ler, akıllı saatler ve akıllı termostatlar gibi cihazlardan artık “Nesnelerin İnternetine”(Nİ-IoT) kuşkusuz aşinasınız. Bu, internete yani aynı zamanda birbirine bağlı ve veri toplama, iletme yeteneğine sahip artan sayıda akıllı cihaz ve nesne anlamına gelir.

 

Nİ  artık o kadar hızlı büyüyor ki, artık her şey akıllı. Bazı tahminlere göre 2030 yılına kadar dünya çapında 50 milyar kadar Nİ cihazı kurulacak; bu gezegendeki insan sayısının 6 katından fazladır.

 

Yoga matları, ampuller, arabalar, kamyonlar, robotlar, dronlar, gemiler vb yani ev, spor, ofis, hobi araç ve aletleri… bunlar ve daha pek çoğu “akıllı” ve hatta otonom hale geliyor, yani internete bağlanabiliyor, etraflarında olup bitenler hakkında veri toplayabiliyor, bu verileri diğer cihazlarla paylaşabiliyorlar, plan ve programınıza göre işlevlerini yerine getiriyor, hatta değişen durumlara adapte olabiliyorlar.

 

Bizim yapmamız gereken ise toplum yaşamımızı bu yeni yaşam biçimimize Türkçemizi de koruyarak entegre etmek, örf ve adetlerimize, hatta “atasözü” ve deyişlerimize bunları katmak ve tabii ki Nİ  hukuk sistemini oluşturacak kanunları yapmaktır.

 

Trend 3: Dünyamızın Verileştirilmesi

 

Her yerde bulunan bilgi işlem ve IT, günlük olarak oluşturulan büyük veri hacmini besler. Ancak, makineler tarafından oluşturulan verilerin yanı sıra, biz insanlar da günlük faaliyetlerimiz yoluyla yığınlar halinde veri üretiyoruz.

 

Yaptığımız her şey dijital bir iz bırakır. TikTok’ta bir videoyu beğenmekten kredi kartınızla alışveriş yaparken kazandığınız puana kadar, günlük faaliyetlerimizin çoğu veri akışı oluşturuyor. Bu nedenle, verilerin depolanma biçiminde büyük ilerlemeler gördük. Artık sadece veri ambarlarıyla ilgili değil; artık veri nehirlerinin sürekli olarak bunlara aktığı, verilerin daha az yapılandırılmış bir şekilde depolandığı veri göllerimiz var. Burada da hukuk sistemimiz eksik, ticari kurallarımız yetersiz; zira bu çok hızlı gelişmeler olurken toplumun idrak ve benimseme hızı yeterli hızda değil.

 

Trend 4: Yapay Zekâ (YZ)

YZ o kadar inanılmaz bir hızla gelişiyor ki, günümüzün akıllı makineleri artık daha önce insanlara ayrılmış çok çeşitli görevleri yerine getirebiliyor. Akıllı makinelerin görüntüleri veya etraflarındaki dünyayı “görebildiği” ve yorumlayabildiği makine görüşüne sahibiz; makinelerin insan dilini anlamayı öğrenebildiği doğal dil işleme; makinelerin insan benzeri tepkiler üretebildiği doğal dil üretimi ve iş süreçlerinin yazılım robotları tarafından otomatikleştirildiği robotik süreç otomasyonu kullanılıyor.

 

Günlük terimlerle ifade etmek gerekirse, YZ kendi kendini süren arabaların, yüz tanıma teknolojisinin, öneri motorlarının, dolandırıcılık tespitinin, sosyal medya akışınızda görünen içeriğin ve daha fazlasının arkasındaki teknolojidir. Yalnızca 2020’de akıllı hoparlörler, YZ sayesinde 100 milyar sesli komutu, 2019’a göre %75 daha fazla, yanıtladı. Makinelerin dili insan benzeri bir doğrulukla kullanabildiği bu “konuşma yapay zekâsı” son yıllarda büyük ilerleme kaydetti. (Siri, Alexa vb). YZ akıllı makinelere bazen insan müdahalesi olmadan verilerden öğrenme ve karar verme yeteneği kazandırıyor. Makine öğrenimi ve derin öğrenme terimleri burada kullanılıyor; her ikisi de makinelerin insanlarla aynı şekilde öğrenmesini içeren yani, çevremizdeki dünyayı yorumlayarak, bilgi ve başarılarımızdan ve başarısızlıklarımızdan öğrenmeyi mümkün kılıyor.

 

Bu konuyu birkaç kez yazılarımda işlemiştim. (https://yelkenciningazetesi.com/yapay-zeka-ne-kadar-suni-daha-neler-gelecek-basimiza-).

 

Trend 5: Genişletilmiş Gerçeklik (Extended Reality)

 

Tahmin edebileceğiniz gibi, YZ’deki ilerlemeler, genişletilmiş gerçeklik (GG-XR) dahil olmak üzere diğer teknolojilerdeki yeni gelişmeleri ateşledi. GG, bugün sahip olduğumuz sürükleyici teknolojilerin (sanal gerçeklik, artırılmış gerçeklik ve karma gerçeklik) yanı sıra henüz oluşturulmamış olan sürükleyici teknolojileri temsil eden bir şemsiye terimdir. Şu anda, sanal gerçeklik (SG-VR), kullanıcının etrafındaki gerçek dünyayı etkin bir şekilde bloke ederek ve onları bilgisayar simülasyonlu bir ortama genellikle bir SG başlığı yardımıyla sokarak sürükleyici bir deneyim sunar.

 

Artırılmış gerçeklik (AG-AR), diğer yandan, dijital nesneleri veya bilgileri gerçek dünyaya genellikle bir akıllı telefon uygulaması veya filtresi aracılığıyla yerleştirerek dijital ve gerçek dünyaları harmanlar. Bu arada, karma gerçeklik (KG-MR) ikisi arasında bir yerde durur ve dijital ve gerçek dünyaların birbiriyle etkileşime girebileceği bir deneyim yaratır; örneğin, bir kullanıcının sanal öğeleri gerçekmiş gibi manipüle etmesine izin verir.

 

GG öncelikle oyunlarla tanınır, ancak çok çeşitli endüstrilerde çok gerçek, çok pratik kullanımlar buluyor – genellikle müşteriler için daha sürükleyici, kişiselleştirilmiş deneyimler yaratmak için kullanılıyor. Örneğin ev alıcıları, sanal ev turlarına katılabilir. Müşteriler ürünleri sanal olarak deneyebilir (örneğin, yüzlerine yeni bir tarz gözlük takarak  veya oturma odalarına dijital olarak yeni bir kanepe yerleştirerek). Sporseverler, evlerinin rahatlığında kendilerini stadyum deneyimine kaptırabilirler. Öğrenciler GG sayesinde , bilgilerin çok daha heyecan verici şekillerde görselleştirildiği daha sürükleyici ortamlarda öğrenebilirler. Heyecan verici yeni GG uygulamalarının listesi uzayıp gider.

 

Tüm bu kolaylık ve avantajların yanında şunu unutmamalıyız; YZ ve beslediği uygulama ve techizat, yani Big Data, SG/AG, Nİ, neticede onu programlayanın soyundandır, aynı subjektifliği ve önyargıları barındırır ve biz bunu ölçemediğimiz gibi bu hususta bir örfümüz ve tabii ki hukukumuz da yok. Zaten insanların avamından havasına sosyal medyadaki (izansız ve edepsiz) davranışlarının acayipliği de bundan kaynaklanmaktadır.

 

Trend 6: Dijital Güven

 

Dijital güven, kullanıcıların, işlemlerin ve etkileşimlerin güvenli, emniyetli ve kolay bir şekilde gerçekleşebileceği güvenli bir dijital dünya oluşturmak için kuruluşlara duyulan güven olarak tanımlanabilir. Birçoğumuz, blok zinciri ve dağıtılmış defter teknolojisinin dijital güveni artırmada ve işlemleri daha güvenli hale getirmede merkezi bir rol oynayacağına inanıyor. (IBM CEO’su olarak görev yaparken Ginni Rometty, İnternet iletişim için ne yaptıysa, blockchain güvenilir işlemler için onu yapacak diyor).

 

Ama yine ne yazık ki mevcut sosyal, mali ve hukuki yapılar bunu kabulden çok uzaklar; yine toplum başıboş, örf ve adetten, hukuktan yoksun kendi göbeğini kesiyor.

 

Bu teknoloji zaten var, ancak tüm kuruluşlar için gerçekten erişilebilir olmadan önce alması gereken bir yol var. Bununla birlikte, daha yaygın bilgi işlem, 5G, uç bilgi işlem ve bulut bilişimdeki ilerlemeler, blok zinciri teknolojisini daha erişilebilir hale getirmek için birleşebilir.

 

Blockchain teknolojisi tam olarak nedir? Çok basit bir ifadeyle, verileri depolamanın süper güvenli bir yoludur. Blockchain, verileri depolama, doğrulama ve koruma sorununa pratik bir çözüm vaat ediyor ve böylece bilgileri, kimlikleri, işlemleri ve daha fazlasını doğrulamak için yeni bir yol sağlıyor. Bu, blockchain’i bankacılık ve sigortacılık gibi endüstriler için giderek daha çekici bir araç haline getiriyor, ancak aslında blockchain çok fazla anlama gelebilir; sözleşmeler, tedarik zinciri bilgileri, hatta fiziksel varlıklar işlemleri için kullanılabilir.

 

Blockchain nasıl çalışır? Bir blok zincirindeki kayıtlara “bloklar” denir ve her bloğun, kaydın ne zaman oluşturulduğuna veya güncellendiğine dikkat çeken bir zaman ve tarih damgası vardır. Her blok bir önceki bloğa bağlanır ve böylece “zincir”i oluşturur. Zincirin kendisi halka açıktır. Mesela Bitcoin, halka açık bir blok zincirinin en iyi örneğidir.

 

Trend 7: 3B Baskı

 

3B baskı, bir şeyleri nasıl ürettiğimizi yeniden düşünmemizi sağlar. Üreticilere, geleneksel yöntemlerle üretilemeyecek şeyleri yapma, üretim sürecini düzene koyma ve kolayca son derece kişiselleştirilmiş ürünler (hatta tamamen benzersiz tek seferlik ürünler) oluşturma yeteneği verir, tüm bunları atıkları ortadan kaldırırken ve maliyetleri düşürürken yapar.

 

Eklemeli üretim olarak da bilinen 3B baskı, dijital bir dosyadan katman katman oluşturarak bir 3B nesne oluşturmak anlamına gelir. Geleneksel imalat, eksiltici bir süreç olma eğilimindedir, yani bir nesnenin tipik olarak, bir şeyler üretmenin en verimli yolu olmayan bir kesici alet gibi bir şey kullanılarak temel kaynak malzemesinin kesilmesi veya oyulması anlamına gelir. 3B baskı ise eklemeli bir işlemdir, yani nesneyi, malzeme katmanları üzerine katmanlar ekleyerek, bitmiş nesneye sahip olana kadar inşa ederek yaratırsınız. Geleneksel sistem tıpkı bir heykeltraşın yontması, ama 3B bir seramikçinin elleriyle şekil vermesi gibi, esas kısıtımız ise 3B için gerekli kaynak malzemenin teminidir. Halen malzeme bilgimiz yetersizdir, yoksa niye olmasın.

 

Trend 8: Gen Düzenleme ve Sentetik Biyoloji

 

Helen  genlerimizin sadece yüzde 2’sini anlıyoruz, ancak bu küçük miktarla bile, bilim insanları inanılmaz şeyler başarabildiler- özellikle bir hücre içinde kodlanmış DNA’yı değiştirme yeteneği ki bu gen düzenleme olarak adlandırılıyor. Genlerimizin gizemlerinin daha fazlasını çözdükçe, onları anlamanın ve kontrol etmenin yeni yollarını bulacağız. Anlaşılır bir şekilde, gen düzenleme bazıları için etik sorunları gündeme getirir, ancak hastalıklara karşı mücadelede bazı ciddi sıçramalar sağlayabilir. Gen düzenleme, bireyin veya onun soyundan gelenlerin sağlığını tehlikeye atabilecek “kötü” genler tespit edildiğinde belirli avantajlara sahip olabilir. Bu zararlı özellikler teorik olarak değiştirilebilir.

 

Şu anda, gen düzenleme “CRISPR” yöntemi çok şey vaat ediyor; bazı özellikleri eklemek ve/veya diğerlerini kaldırmak gibi DNA’da kesin değişiklikler yapmanın en basit yoludur.

 

Yalnızca insan değil bitki sağlığı da gen düzenleme ile iyileştirilebilir. Bitki genomlarını düzenleyerek, zararlılara ve hastalıklara karşı dirençleri artırılabilir, bu da daha yüksek verim ve zararlı kimyasallara daha az bağımlılığa yol açar. Bu ise şimdiden dünyayı GMO ve NONGMO diye iki bloka ayırdı ve bilimsellikten uzak stratejik sayılabilecek saiklerle…

 

Trend 9: Nanoteknoloji ve Malzeme Bilimleri

 

Nanoteknoloji kısaca maddeyi atomların çevresinde,  yeni şeyler üretmek için hareket ettirmek ve manipüle etmek için atomik ve moleküler olarak çok küçük ölçekte kontrol etmek anlamına geliyor. Nano ölçek mikroskop seviyesinden 1000 kez küçüktür. İnsan saçı 100.000 nanometer genişliğindedir. Bir insan DNA’sı ise sadece 2.5 nanometer genişliğindedir. Nanoteknoloji’nin önemli olmasının nedeni bu ölçekte materyellerin gerçekten nasıl çalıştığını anlamamızı sağlamasıdır. Örneğin ipek oldukça yumuşak ve dokunulduğunda naziklik hissi veren bir malzemedir.  Ancak nano seviyede onu oldukça güçlü yapan çapraz bağlarla hızlanmış moleküllerden oluştuğu görülür. Otomotiv sektöründen, uçak sektörüne kadar geniş kullanım alanı olan Kevlar böyle bulunmuştur. Nano seviyede materyal çalışmak malzeme biliminin bir alt dalı haline gelmiş, malzemeleri manipüle etme ve çalışma konusuna odaklanmıştır. Küçük çipler, lithum-ion piller, kırışmayan ve kirlenmeyen tekstil malzemeleri nano teknolojiden yararlanılarak  geliştirilmişlerdir.  3B baskı makinaları, otonom araçlar, akıllı şehirler ve  akıllı teknolojilerin nanoteknoloji yardımıyla  daha da gelişeceğini söyleyebiliriz. Örneğin Jenax J.  Flex katlanabilir pil, geleceğin katlanabilir teçhizatları için şimdiden yola koyulmuştur. İklim krizini  çözmek için de  nanoteknoloji  büyük fırsatlar içeriyor. Toyota elektrikli araçlar için ideal 7 dakikada dolup (gerekirse) 7 dakikada boşalacak bir pil malzemesi üzerinde çalışıyor. Işığa duyarlı kristal temelli Provskite solar panellerinin dönüşüm oranını % 16’dan % 66’ya çıkaracak bir malzeme. Güneş enerjisini daha makul fiyatlı ve daha başarılı olarak herkesin kullanımına uygun hale getirebilir. Ama aslında GMOdan pek farklı bir yaklaşım olmayan bu moleküler modifikasyon teknolojisi de muhafazakar bilim insanlarımız tarafından nasıl algılanacaktır acaba?

 

 

Trend 10: Yeni Enerji Çözümleri

 

Yeni enerji kaynakları  nükleer füzyon ve yeşil hidrojendir.

 

Nükleer füzyon genellikle gelecek için temiz ve potansiyel olarak tükenmez bir enerji çözümü olarak lanse edilir, ancak bu rüyayı gerçekleştirmenin sinir bozucu bir şekilde zor olduğu kanıtlanmıştır; ana sorun, bir füzyon reaksiyonunu sürdürmenin ürettiğinden daha fazla enerji gerektirmesidir! Bu anlaşılır bir şekilde, nükleer füzyonu büyük ölçekte uygulanamaz kılar. Ancak şimdi bilim insanları, nükleer füzyonu uygulanabilir kılmak için büyük bir adım attılar. Avrupa Birliği, Hindistan, Japonya, Çin, Rusya, Güney Kore ve Amerika Birleşik Devletleri arasında bir işbirliği olan Uluslararası Termonükleer Deneysel Reaktör (ITER) projesi şu anda bir prototip füzyon reaktörü (Tokamak) inşa ediyor. 2025’te ilk testlerini yapmaya ve 2035 gibi tam güçle füzyon üretmeye hazır olabilir. Dünya çapında bir düzineden fazla benzer araştırma girişimi de yürütülüyor.

 

10 teknolojik gelişmeden  çıkarılacak en önemli noktalardan biri, kuruluşların tüm operasyonlarını yeniden düşünmeleri ve işlerini sürekli olarak yeniden tanımlamaları gerektiğidir. Artımlı teknoloji yükseltmeleri günleri geride kaldı; sürekli ve hızlı bir evrim çağına girildi. Sadece yeni becerilere, yeteneklere ve teknolojiye yatırım yapmaları gerekmeyecek, bazen daha çevik start-uplarla ortaklık kurarak aynı zamanda sürekli öğrenme ve çeviklik (agility) kültürüne doğru kültürel bir değişimi hayata geçirmeleri gerekebilir. Tüm kuruluşların bu yeni teknolojilere stratejik olarak yaklaşması hayati önem taşımaktadır. Teknoloji uğruna teknolojiyi benimsemek asla iyi bir fikir değildir; bunun yerine, kuruluşlar yeni teknolojileri işletmeleri için maksimum getiri sağlayacak şekilde önceliklendirmeye ve uygulamaya bakmalıdır. Bu her şirket için farklı olacaktır, unu da unutmamak gerekir. Ben zaten bunun için her insiyatife “benim ticaretim nerede?” diyerek yaklaşırım. Zira biz şirketler olarak ortaklarımızın bize emanet ettikleri sermayeyi çoğaltmak için çalışan ticari kurumlarız… 

 

(*) Marr, Bernard (2022), Business Trends in Practice, Wiley, 337.

 

Murat ÜLKER

Yorum Yap