Bizim Hikayemiz Dokuz Yaşında Başladı

Eşim Caner’le biz dokuz yaşından beri çocukluk arkadaşıyız. Yazlık komşuyuz. Yazları deniz kenarında Saroz Körfezi’nde beraber büyüdük. Yani bizim denize olan sevdamız, dokuz yaşında deniz kenarında balık tutarak  başladı. Meğer ben o zamanlar onun çocukluk aşkıymışım ama benim bundan yıllar sonra haberim oldu.

Üniversite hayatımız bittiğinde evlenmeye karar verdik. Bu karar çevremizdeki herkesi biraz şaşırttı. Çünkü biz dışarıdan hâlâ çok iyi iki arkadaş gibi görünüyorduk. “Siz evleniyor musunuz?” tepkisi, yakın çevremizden gelen ortak cümleydi. Ama biz çok emindik. Çünkü arkadaşlığımızın üzerine kurduğumuz bir ilişkimiz vardı.

Evlendikten sonra İstanbul’da kendimize bir motoryat aldık. Şimdi geriye dönüp bakınca biraz acemice ama çok heyecanlı bir başlangıçtı. Hatta o tekneyi alış hikayemiz de başlı başına olay.

Boat Show’da bir tekne beğenmiştik, el sıkışmak üzereydik. Tam o anda bir arkadaşımız çıkageldi, “Durun, ben daha iyisini daha uyguna sipariş ettim.” dedi. Bize de cazip geldi, biz de onun önerdiği firmaya siparişi verdik. Dört ayda teslim ederiz dediler. O dört ay, tam beş yıl sürdü! Şaka gibi.

Nihayet teslim alıp denize çıktığımızda “ilk seyir” maceramız baya film gibiydi. Tam gaz giderken sunroof yerinden fırladı, denize uçtu. Çapa atalım dedik, zinciriyle birlikte suya bıraktık. Çünkü tekneye bağlamayı unutmuşlar. Her seferinde bir şey eksikti ama biz yılmadık. O teknede hem çok şey öğrendik hem de çok güzel anılar biriktirdik.

Sonra hayal kurmaya başladık. “Bir yelkenli olsa, Adriyatik’i dolaşsak, oradan Fransa’ya geçsek…” diye başlayan hayaller... Ve bir gün dedik ki: “İstanbul çok güzel ama sanki bu hayat bize göre değil.”

Radikal bir kararla İstanbul’daki düzenimizi bırakıp Ege’ye taşındık. Bu da çevremiz için ikinci büyük şok oldu. Ben Trakyalıyım, Caner doğma büyüme İstanbullu. Ama Ege bize daha çok hitap etti. Havası, doğası... Zaman geçtikçe anladık ki çok doğru bir karar vermişiz.

Yelken tutkumuz burada iyice güçlendi. Bir yelken kulübüne üye olduk. İki yıl boyunca yarışlara girdik, eğitimlere katıldık, rüzgârla nasıl dost olunur öğrendik. Bir süre sonra artık “biz hazırız” dedik ve kendi yelkenlimizi almaya karar verdik.

Türkiye’deki seçeneklere baktık ama Hırvatistan’dan almak hem maliyet olarak daha uygundu hem de dönüşte birkaç ülkeyi geçerek Türkiye’ye varma fikri çok cazip geldi. Yani tekne almakla kalmadık, üzerine bir macera da ekledik. Ve iyi ki öyle yapmışız. O yolculuk başlı başına film gibi. Hem çok güldük, hem çok zorlandık ama her dakikasına değdi. O kısmı uzun uzun anlatırım ama bir dahaki yazımda. Çünkü orası ayrı bir hikâye…

Konuk Yazar: Yasemin Taşlıyurt

Fotoğraflar: Yasemin Taşlıyurt Arşivi

Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.

Yorum Yap