Çocukluğumuzda canım annem, babam, erkek kardeşim ve benim için yaz tatili demek tereddütsüz Çeşme demekti. Karşımız Sakız Adası. Yüzmeyi Çeşme, Tursite’de öğrendik biz. Yarımadanın güzel güney kıyılarının soğuk ama berrak deniz suyu vazgeçilmezdi bizim için. Plaja vuran yaralı yunus balığına dokunup okşadığımız o anı hiç unutmadık, inanır mısınız? Hemen her çocuk gibi plajda kumdan kaleler yapmak, kalelere kanallar açıp etrafını suyla doldurmak, deniz kabukları biriktirmek her günkü plaj aktivitelerimizdi. Ben bu yaşıma geldim, gittiğim her deniz kıyısındaki kumsaldan deniz kabuğu toplarım. Bazı şeyler hiç değişmiyor.
Gençlik yıllarımızda ise Dikili’nin güneyindeki Bademli köyü kıyısında denize neredeyse sıfır olan yazlık evimiz varış noktamızdı. Karşımız bu kez 80’li yılların başındaki o azıcık ışıklarıyla Midilli. Zeytinliklerin arasındaki tek katlı, beyaz badanalı, anılarla dolu güzel evimizden kopamazdık yazları. Denizi alabildiğine kum, karası alabildiğine yeşildi. O güzel koyda önceleri sadece üç evdik, koy neredeyse bizim koyumuzdu, ara sıra balıkçı tekneleri geçerdi yakından o kadar. Her gün defalarca yüzmek, güneşlenmek, terastaki kahvaltılar, akşam yemekleri ve gün batımını seyretmek… Kısacası hayatı deniz kıyısında geçirmek inanılmaz bir mutluluktu. Egeli olmak böyle bir şey işte.
O yıllarda uzaklardan nadiren geçen yelkenlilere takılırdı gözümüz. Uzaklaştıkça küçülür, sonra kayboluverirdi denizin derin mavisinde. Biz karadan denize bakardık, yelkenli teknedekiler denizden karaya… İzmir’de geçirdiğim üniversite yıllarımdaki uzun yaz stajları nedeniyle sadece hafta sonları ile tatil zamanı koşar olmuştum yazlık evimize. Bizim oralar halen bakir, halen doyumsuzdu tabi. Derken çalışma hayatı, yurt dışı seyahatleri ve azalan yaz tatilleri.
Ve yıllar geçti. Dubrovnik’te Jacques ile tanıştım. Adını görünce Fransız diye düşünmeyin, Jacques Hollandalıdır. Ben güneyde deniz ve kum ile büyümüşüm, o ise kuzeyde. Jacques’ın ilk teknesi henüz 7 yaşındayken sahip olduğu, babasının teknesinin arkasına bağlı halde seyreden Norveç yapımı ahşaptan mini mini bir Rana imiş. Adını ‘Swiebertje’ koymuş. Gençlik yıllarındaki teknesi ise bu kez Hollanda yapımı bir Draijer 19, adı da ‘Witte Raaf’. Witte Raaf ile Hollanda ve Belçika kıyılarında tatil yaparmış arkadaşlarıyla. Üniversiteyi bitirip iş yaşamına yoğunlaşınca ve sürekli Dünya’nın bir başka köşesinde bulunmaya başlayınca yelkenli sevdasına bir süre ara vermiş. Hazır fırsat bulmuşken söyleyeyim, Jacques liman tarama ve kumsal besleme işleri alanında uzmanlaşmış bir İnşaat Mühendisi. Limanlar, kumsallar iş hayatının bir parçası…
2000’li yılların başı. Jacques benim denize olan sevdamı fark eder etmez internet üzerinden Hollanda’da yelkenli tekne bakmaya başlıyor. O yıllar İtalya’da yaşıyoruz. Bir gün usulca yanıma gelip bizim için bulduğu yelkenlinin fotoğraflarını göstermeye başladı. 7.35 metre boyunda, 2.50 metre eninde beyaz gövdeli bir Dufour 24! Adı, Bon Bini. Hollanda Antillerinde ‘Hoş geldiniz’ anlamına geliyor. Nasıl bir heyecan vardı bende anlatamam. Artık yaz tatillerimizi denizlerde geçirecektik! Bundan sonraki süreç hayli enteresan.
Jacques, bu tekneyi alırsak araba arkasında çekerek dilediğimiz her yere götürüp suya indirebileceğimizi söylemişti. Önce tekne sahibi ile telefon görüşmeleri ve e-mailleşmeler başladı. Tekneye ait bütün teknik detaylar alındı: Eni, boyu, ağırlığı, salma boyu... Sonra tekneyi Hollanda’dan getirmek üzere araba arkasında çekeceğimiz bir römork bulduk. Römorka beş adet dikme monte edildi. Derken Mayıs ayıydı yanlış hatırlamıyorsam, ben o ara İzmir’deyim. Jacques, Bon Bini’yi alıp İtalya’ya getirmek üzere karayoluyla Hollanda’ya gitmişti. Ben ise İzmir’den Amsterdam’a uçakla geçtim. Birkaç gün sonra geri dönüşe hazırdık. Yaklaşık 2000 kilometreyi saatte 100-120 km hızı aşamadan kat ettik. Yol çok uzamıştı ama bizdeki keyif süperdi.
İtalya’ya, üzüm bağları ve zeytin ağaçları arasındaki evimize vardığımızda (evimize ulaşan ve sadece bir arabanın geçebileceği genişlikteki tangır tungur yolumuzdan yokuş aşağı vaziyette nasıl indiğimizi bugün gibi hatırlarım!) Bon Bini’yi arka bahçemize park ettik. Yapılacak çok şey var tabi. O yaz, hazırlıklarla geçti. Jacques, önce gövdeyi tamamen yeniledi ve laciverte boyadı. Ben tekne adını gövdeye yeniden yazmak için zevkle üç ayrı yazı stili geliştirdim, seçtiğimiz yazı stilini aynen gövdeye aktardım. Bütün tik kısımları elden geçirdik beraberce, direk ve yelkenler neredeyse yenilendi. Bir şeyi çok severseniz ve isterseniz zaman ayırmak ve emek vermek mutluluk vericidir. Yorulursunuz belki ama değer, sıkılırsınız, biraz ara vermekle sıkıntınız geçer, devam edersiniz. Özetle yaz aylarındaki hobimiz Bon Bini olmuştu. Teknenin içi oldukça iyi durumdaydı. Yine de ufak tefek değişiklikler yaptık tabi. Kabin döşemelerini zevkimize göre yeniden kaplattık, perdeleri yeniledik. Hollandalılar teknelerine evlerine bakar gibi bakıyorlar, bunu söylemeden edemeyeceğim. Tekne alacaksanız ve olanağınız varsa, Hollanda’dan alın derim. Biz İtalya, Fransa ve Hollanda pazarındaki teknelere bakmıştık, sonunda istediğimiz gibi bir tekneyi Hollanda’dan bulmamızın temel sebebi kesinlikle bu idi.
Yelken seyrini Bon Bini ile öğrendim ben. Boyutları başlangıç için idealdi. Jacques’ın birçok şeyi hiç bıkmadan bana açıkladığını bilirim. Tekneyi iyi tanımak, sakin ya da sert hava ve deniz koşullarında nasıl davrandığını bilmek çok önemlidir. Bu da deneyimle oluyor. En özel konumuz ise rüzgardı. Yelken terimlerini İngilizce öğrendim tabi. Bow, boom, mast, keel, helm, rudder, mainsail, jib, tack…

İnternet sitesi: https://mac-sailor.com
Geçen 22 yıl içinde üç kez yelkenli tekne değiştirdik: Dufour 24, Dufour 35 Classic, Dufour 41 Classic. Bu arada yelken sevdamı bir adım ileriye taşıdım ve Mac Sailor adı altında yelken giyim markamı çıkardım.
İtalya ve Türkiye arasındaki iki denizde geçen hikayelerimiz gelecek yazılarımda saklı. Kimi zaman heyecan verici, kimi zaman romantik, kimi zaman da eğlence dolu geçen ‘deniz zamanlarımız’ umuyorum sizlerin deniz ve yelkene olan sevginizi arttırır ve deneyimlerimiz sizlere zor koşullarda dahi yelken seyrinde kalma heves, mutluluk ve cesaretini verir.
Şimdilik hoşçakalınız.
Yazı ve Fotoğraf: Özlem Ünal / İnstagram: @macsailorstore
Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.