Yelken Yapmaya Kaç Yaşında Başladın?
Bu aralar en çok karşılaştığım sorular, “Çocukluğundan beri mi yelken yapıyorsun?” ve “Yelkene ne zaman başladın?” olmaya başladı. Sanırım hâlâ yetişkin yaşta yelken yapmayı seçmiş olmam bu soruların sıklaşmasına neden oluyor.
1992 yılında İzmir’de doğdum ama kendimi Çeşme’de büyümüş sayarım :) Yaz çocuğu olduğumdan yazlığımızın bulunduğu Çeşme’nin hayatımda her zaman çok özel bir yeri oldu.

Yelkenli teknelerle ilk tanışmam, 2 yaşındayken aile dostumuzun teknesiyle çıktığımız hafta sonu seyirlerinde oldu. Annemin kucağından güverteye adım attım, kısa sürede teknede özgürce koşturan bir çocuğa dönüştüm. Arkadaşlarım kamarada oyuncaklarıyla oynarken ben dümen tutmaya başlamıştım. Kendimi bildim bileli deniz ve rüzgar bana hep güven ve özgürlük hissi verdi.

Yelkene Nasıl Başladım?
Yelken yapmaya başlamam, 8 yaşımdayken ağabeyimin yaz kursuna Çeşme Yelken İhtisas Kulübü (ÇYK)’ne yazılmasıyla başladı. Ağabeyim nasıl ve neden başladı, inanın hâlâ bilmiyorum :) Ama babamın Ilıca ve Alaçatı’da rüzgar sörfü yapmasının ve ailece çıktığımız deniz seyirlerinin bir etkisi olduğuna inanıyorum. O yaz kursiyer olarak başladığı eğitimin sonunda kışın da yelkene devam etti ve benim için de ne olduysa işte o kış oldu.
Ağabeyim Barış ve o dönemki ÇYK yarış takımı kendi aralarında öyle keyifli vakit geçiriyorlardı ki onları hayranlıkla izlerken içimden “Ben de bu takımın bir parçası olmak istiyorum!” dediğimi çok iyi hatırlıyorum. Bir hafta sonu kulübe gittiğimde rahmetli Mehmet Lale, beni görünce “Büyü de gel, çok zayıfsın” demişti. Ben de sabrettim ve 2001 yazında kursiyer olarak başladım. Yaz sonunda düzenlenen kursiyer yarışında birinci oldum, ardından kışın da yelkene devam ederek yarış takımına katıldım.
Sanırım yelkene devam etmemin ve eğer bugün bir başarı hikayem varsa, bunun temelinde o dönemdeki takım arkadaşlarım ve antrenörümüzle kurduğumuz güçlü ekip ruhu var. Her hafta sonu antrenmanlara çıkar, hafta içi bir gün bir araya gelir birlikte spor yapardık. Hem gelişiyor hem çok eğleniyorduk, tam anlamıyla bir takımdık. O zamanlar ilkokul 3. sınıftaydım. Hafta içi okula gider, hafta sonları Çeşme’ye antrenmanlara koşardım. Çeşme Yelken Kulübü bizim için adeta ikinci bir evdi. Benim için belki de en büyük şans, hep önümden yürüyen ve bana yol açan bir ağabeyimin olmasıydı. İlk teknem onun eski teknesiydi. Böylece optimist sınıfında lisanslı bir sporcu olarak yarışmaya başladım.
Optimist
Neredeyse 8 yaşımdan 15 yaşıma kadar yani sınıfın izin verdiği yaşın sonuna kadar optimist sınıfında yarıştım. Optimist’i çok severim. Çünkü gırcala ayarından direk ıskaçasına, yelkenin ya da direğin sertliğinden tekne markasına kadar her şeyi seçebiliyorsunuz. Bu da çok erken yaşta tekneyi trim etmeyi ve kullandığın malzemeyi tarzına göre belirlemeyi öğretiyor. Bu bilgiler, yelken kariyerine devam edecek birinin bilmesi gereken temel alt yapıyı daha çocukken kazandırıyor.

Optimist yıllarım boyunca Türkiye genel klasmanında dereceler elde ettim, kızlar kategorisinde birinciliklerim oldu. Bir kız sporcu olarak genel klasman Türkiye Şampiyonluğu’nu yarışın son günü kaybederek büyük bir başarıyı kıyısından kaçırmış olsam da bu benim için çok kıymetli bir tecrübeydi.
2003 yılında ilk kez milli takım kampına girdim, 2004 itibariyle milli takımla birlikte Avrupa, Dünya ve Balkan şampiyonalarına katıldım. Optimist Ranking genel sıralamasında 0,5 puan farkla birinciliği kaçırarak ikincilikle tamamladım.
Kendime ait bir teknem olmasını, o tekneye ve ekipmanına bakarak performansımı geliştirmeye çalışmayı, takım arkadaşlarımla ve güçlü rakiplerle antrenman yaparak daha iyi olmayı ve en dişli rakibimle en yakın arkadaş olabilmeyi hep optimist yıllarımda öğrendim.
Laser
Yaşım ve boyum artık optimist sınıfı için uygun olmadığında Laser teknesine geçtim. Aslında boyum çok uzadığı için bir yıl daha erken geçmem gerekirdi ancak antrenörümün ısrarı ve katılacağım Dünya Şampiyonası’nın rüzgarlı bir bölgede olması sebebiyle son yılıma kadar Optimist’te kaldım. 2007’de İtalya Cagliari’deki Optimist Dünya Şampiyonası’na katıldıktan sonra Temmuz ayında Laser 4.7’ye geçtim ve Aralık ayında Güney Afrika’daki Dünya Şampiyonası’na hazırlandım. Sınıfta çok yeniydim ama bu yarışta yaşıtlarım arasında birinci olmuştum.

Laser ile yarışırken İzmir Amerikan Lisesi’nde okuyor olmam ve IB diploma sistemi, yelken tempomu desteklemiyordu. Ben de yaşıtlarım gibi okulun ve genel algının etkisiyle yelkene ara verdim. Bu ara çok uzun sürmedi. Üniversiteye başladığımda İstanbul Yelken Kulübü’nde Laser Radial ile yarışmaya geri döndüm. Türkiye’de ve yurt dışında çeşitli yarışlara katıldım, kadınlar kategorisinde dereceler aldım. En son İtalya Garda’daki Sail Coach kampı sonunda beni, kurulacak kadın takımına davet ettiler. Ancak o dönemki şartlarımda sürdürülebilir olmadığını düşündüğüm için katılmadım. Şimdi dönüp baktığımda, “Keşke deneseymişim, hayatın beni nereye götüreceğine izin verseymişim” diyorum :)

Büyük Teknelerle Tanışmam
Laser’le yarışmadığım lise yıllarında, babamların BAYK Kış Trofesi’nde yarıştığı Şah Mat (MAT10) teknesinde yarışmaya başladım. Dümende iyiyim diye beni direk dümene verdiler :) Yat yarışlarıyla ilk tanışmam böyle oldu. Sonrasında Kahve Dünyası’nın sponsor olduğu Aggressivo X-35 teknesiyle yarıştım ve Porto Carras’taki X-35 Şampiyonası’na katıldım. O dönemde kulübümde yönetimsel sıkıntılar baş gösterdiği için büyük tekne yarışlarının ortamı ve dinamizmi beni daha çok cezbetmeye başlamıştı.

Yıllar sonra, 2017 itibariyle iş hayatıma ara verip tekrar yelkene dönerek hem eğitim hem de yarışçı olarak yat sınıfında aktifleşmeye başladım. Önce Shell Yelken Takımı’nda yarıştım, ardından 2 sezon boyunca Turkcell Yelken Takımı’nda dümenci ve ekip lideri olarak yer aldım. 2019’dan itibaren kültür-sanat alanında çalışmaya devam ederken arada yat sınıfında yarışlara da katıldım.




2023 yılında Cheese Sailing bünyesine dümenci olarak katıldım ve ekip yarıştırmaya devam ediyorum. Ayrıca yeni kurulan J70 sınıfındaki kadın takımıyla, Eker Sailing Team ile yarışıyorum.

Her Şeyin Özeti: “Denizin Üstünde Olmayı Çok Seviyorum”
İnsanın özünü bulması, ona sahip çıkması ve sadık kalması ne kadar kıymetliymiş. Bugüne kadar edindiğim hayat deneyimleri bana bunu öğretti. Kadın bir yelkenci olarak zaman zaman yelkene ara vermeyi denesem de hayat beni hep tutkuyla bağlı olduğum bu alana yöneltti.

Yelkene ilk başladığım yıllarda TGRT kanalı, kulübümüzle bir röportaj yapmıştı. Her yaştan sporcuya “Neden yelken yapıyorsun?” diye soruyorlardı. Takım arkadaşlarım yelken sporunu anlatmaya çalışırken sıra bana geldiğinde mikrofonu elime alışımı ve o an hiç düşünmeden söylediğim cümleyi çok net hatırlıyorum: “Denizin üstünde olmayı çok seviyorum.” Bu cümleyi hayatı boyunca bana hep gülümseyerek hatırlatan biricik anneannem ve ölümünün 50. yıl dönümünde yani 16 Nisan’da varlığını öğrendiğim milli yelkenci büyük dayım Kemal Kayın ile de paylaştığımı hissettiğim bu "denizin üstünde olma" duygusu sanırım benim için her şeyin özetidir.
Konuk Yazar: Melis Baykan
Fotoğraflar: Melis Baykan Arşivi
Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.