Ben Sen’im. Sen de Ben.
Yani ben Sen’in iç sesinim.
Durup düşündüklerin, söylediklerin ya da söyleyemediklerin, yaptıkların ya da yapmadıkların, hissettiklerin ya da hissizliğin… Ben senin kafandan geçenler ve kalbin kadar varım. Ama en önemlisi ne biliyor musun?
Ben Sen’in vicdanınım.
Kafamın içinde dönüp duran sorular var. Tek başıma çözemediğim, üstesinden gelemediğim. Şimdi sana soruyorum. Hazır mısın? Başlıyoruz. İnsanlığımızdan, vicdanımızdan, kalbimizden…
İnsan nedir?
İnsan olabilmek için sadece bu dünyaya gelmek yetiyor mu?
Kalbimizde ne kadar sevgi kaldı?
Birbirimize hoşgörümüz ne kadar?
Kendimizden başkalarını da düşünüyor muyuz acaba? Gitgide bireyselleşerek çevremizi görmez mi oldu gözlerimiz, canların feryatlarını duymaz mı oldu kulaklarımız, yardıma muhtaç elleri tutmaz mı oldu ellerimiz!!! Ne zaman bu hale geldik ve neden? Bu yazıyı şu anda okuyanlar; ‘’O kadar da değil, iyiler olduğu kadar kötüler de var. Herkesi aynı kefeye koymamak gerekir’’ diyebilirler. Haklılar. Benim kastettiğim giderek bireysel olarak yaşamamız ve yanı başımızda olup biten her şeye ilgisiz kalmamız. Hatta ve hatta umurumuzda bile olmaması.
En baştan bakalım bu duruma. Bir bebek dünyaya geldiğinde saf sevgiyle gelir. Kötülük nedir bilmez. Kin, intikam, hırs, düşmanlık nedir bilmez. Zamanla bu duyguları öğrenir. Ama hayatında bunları uygulamak ya da uygulamamak kişilerin kendi seçimidir. Bir çocuk küçükken ailesinden sevgi görürse büyüyünce kendisi de çevresine sevgi gösterir. Bugün çocuklarına dayak atan anne ve babaların çoğu küçükken aileleri tarafından şiddete uğrayan çocuklardı. Yani biz çevremize ne veriyorsak onun karşılığını alıyoruz. Bir insanı mutlu edebilmek için bazen ufacık bir gülümsemeniz bile kafi gelir. Yeter ki sahte olmasın. Zaten bizi birbirimizden uzaklaştıran, yabancılaştıran ve güvensizlik tohumlarının atılmasına neden olan da tam olarak bu sahtelik değil midir? Sevmediğimiz halde seviyormuş gibi davranmak. Hangimiz ne kadar birbirimize dürüst davranıyoruz acaba? Sadece menfaatimiz düşünce mi arıyoruz ya da daha politik davranıp bir gün işim düşer diye mi? Aslında bu sahte davranışlar o kadar belli oluyor ki. Gözlerin ışıltısı, size dokunan ellerin sıcaklığı bile farklı. En doğrusunu ise kalp hissediyor. Çünkü kalp; karşınızdaki kişi ne derse desin söylenenlere değil hissedilene inanır. Fakat kim ne yapıyorsa aslında kendine yapıyor. Ne demiş Mevlana:
Eden kendisine eder
Yapan bulur ve çeker!
Unutma!
Kazanmak koca bir ‘ömür’ ister,
Kaybetmeye ise anlık ‘gaflet’ yeter
Bizler sadece birbirimizi değil çevremizde de ne varsa yakıp yıkıyoruz. Ne için? Bitip tükenmeyen hırslarımız, egolarımız ve maddesel çıkarlarımız için. Bu dünyayı kendimizin zannedip büyük bir bencillikle el birliğiyle yok ediyoruz. Öylesine alışmışız ki kırmaya, yok etmeye. Mesela kendi evimizi temiz tutuyoruz fakat sokağa rahatça çöp atabiliyoruz. Bundan da hiç rahatsızlık duymuyoruz. Niye duyalım ki? Nasıl olsa sokaklar bizim, vergimizi de veriyoruz. Bu iş için sokakları temizleyen görevliler de var. Biz niye tatlı canımızı üzelim! Dilediğimiz gibi yaşayalım gitsin.
Konu çevreye gelmişken kirlettiğimiz alanlar tabi ki sokaklarla kalmıyor. Dedim ya biraz evvel, bütün dünya bizim. Her şeyi yapabilme özgürlüğüne sahibiz. Çevremizdeki insanları rahatsız edip etmemek hiç önemli değil. Deniz kirlenmiş hava kirliliği artmış, kumsallarımız kirlenmiş, ormanlarımız yok olmuş. Hiç birinin önemi yok. Biz mutlu olalım yeter. Sizlerde bana hak vermiyor musunuz? Üç günlük dünya ne de olsa. Biz yaşayalım da, arkamızdan gelen nesil ne yaparsa yapsın. Bizi niye ilgilendirsin…
Ormana gider piknik yaparız, çöpümüzü ormanda bırakırız. Hatta piknik yapmak için bazen de deniz kenarını tercih ederiz. Mesela İstanbul’da bu durumu sık sık görürüz. Deniz kenarında bulunan parklarda ya da ağaçlık bölgelerde mangalımızı yapar işimiz bitince de çöpümüzü olduğu yere bırakırız. Günün sonunda ki manzara ise şöyledir: Önümüzde İstanbul Boğazı, arkamızda tarihi binalar ortasında da insanoğlunun doğaya layık gördüğü çöpler. Sonuçta bizler kendimize yakışanı yapıyoruz.
Şimdi birde kumsallarımıza bakalım. Malum, cennet ülkemizin üç tarafı denizlerle çevrili. Birbirinden güzel kumsallarımız, koylarımız mevcut. Elbette onlara da layık olan değeri vermemiz lazım. Çoğumuz henüz kış mevsimindeyken yaz tatili için planlar yaparız acaba nereye gidelim diye. Sonunda bir yere karar veririz ve yola çıkarız. Eğer şahsi arabamızla gidiyorsak daha da mükemmel. Yolda giderken arabanın camından özgürce yediğimiz içtiğimiz ne varsa atabiliriz. Yaşasın Özgürlük… Otelimize yerleştikten sonra bir an evvel kumsala gidip güneşlenmek, denizde yüzmek isteriz. Kum, deniz ve güneş. İnsan daha ne ister? Kumsalda çoluk -çocuk küçüğünden büyüğüne herkes gönlünce eğlenir, yenilir – içilir. Günün sonunda çöplerimizi tabi ki kumsalda bırakırız. Niye taşıyıp da zahmete girelim? Nasıl olsa birkaç gün kalıp tekrar evimize döneceğiz. Bizim kirlettiğimiz kumsalları da o yörede oturan halk temizlesin. İşin kötüsü yörenin halkından da çöp bırakanlar oluyor. Zaten iş insan olabilmekte, insan kalabilmekte. Nerede yaşarsanız yaşayın. Bir insan sadece kendini düşünüyor ve bu hareketleri kendine yakıştırabiliyorsa diyecek bir sözüm yok!
Sözün özü; Biz ‘İNSAN’ olmayı unutmuşuz. İnsanlığımızı da tıpkı yere bıraktığımız çöpler gibi bir yerlerde bırakmışız…
Bu yazıyı çok acımasızca bulanlar olabilir. Niye bütün insanları kastederek yazıyorsun, haksızlık ediyorsun diyenler de olabilir. Ya da bunları zaten bizlerde biliyoruz yeni bir şey söylememişsin varsa önerin söyle diyenler de olabilir. Hepsini kabul ediyorum ve önerimi yazının sonundaki not bölümünde yazıyorum. Yeter ki unuttuğumuz insanlığımız geri gelsin…
Not: Birçok ülkede bizim ülkemizde olduğu gibi çevreye duyarsızlık yok. Yere çöp atanlara, suyu lüzumsuzca harcayanlara hatta komşusunu rahatsız edecek şekilde ses gürültüsü yapanlara ciddi yaptırımlar var. Bizim ülkemizde de doğaya çöp atanlara karşı kanunda belirtilmiş olan meblağdan çok daha yüksek yaptırım uygulanması gerekmez mi? Ayrıca kanundaki maddeler ne kadar uygulanabiliyor? Doğaya daha saygılı davranmak için belki de bu şekilde eğitilmeliyiz. Paraya önem verdiğimiz kadar çevreye ve insanlara da değer verirsek hepimiz daha temiz ve mutlu bir dünyada yaşayabiliriz. En azından bunu gelecek nesillere borçluyuz. Siz ne dersiniz?
Kalbinde sevgi barındıran, vicdanlı tüm insanlara en içten sevgilerimle …
İçinizden Biri
Çöp konteyner’ının içinde olması gereken çöplerde, çöp konteyner’ı da kumsalda
Evinizin ihtiyaçlarını kumsaldan sağlayabilirsiniz. Ürün yelpazesi çok geniş. Sandalye bile var!
Vazgeçilmezlerimizden deniz- kumsal- çöp üçlüsü
Özge Durmuş
Genel Yayın Yönetmen Yardımcısı
Yapılmış Yorumlar (1)
Sevgili Özge, Yakınmakta haklısın. Bir insanın iyi yönde gelişebilmesi ancak eğitim ve sevgiyle sağlanabiliyor ki zor bir iş bu. Herkeste bulunması gereken asgari insanlık erdemleri ne yazık ki giderek daha az sayıda insanda görülüyorsa, bunun araştırılması ciltlerce doktora tezi konusudur. Başarı dilekleri ve sevgilerimle