Köpekli Korsanlar Rodos’un Maviliklerine Yelken Açıyor

Bir kış boyunca Göcek’in korunaklı koylarında doğayla iç içe bir yaşam sürdük ve her gün yeni rotalarımız hakkında hayaller kurup sohbet ettik. Bir yelkencinin ruhu her zaman ufuklara bakarmış, bizim de bu yaz gözümüz rüzgarın bizi götüreceği Yunan adalarındaydı.

Küçük bir yelkenli tekne, sonsuz bir deniz ve maceraya aç bir köpek… Birçoğu için çılgınca gelebilir ama biz bu üçlünün hayatımızın en güzel hikayesini yazacağını biliyorduk. Aslında bakarsanız hikaye komik bir macera filmi gibi başlıyor değil mi? Ama bu bizim hikayemiz, hayallerimizin gerçeğe dönüşmesi.

Hazırlıklar Tamam, Hoşçakal Yuvamız

Uzun seyir planımızı birçok değişkeni göz önüne alarak ama en çok Rom’un konforundan ödün vermeyecek şekilde sekiz saat seyir süresini aşmadan planlamıştık. Rom’un konforu bizim de birçok adayı görmemize vesile olacaktı.

Bu yolculuğun en önemli hazırlık süreci ise yine Rom’un güvenli seyahat etmesi için evraklarının tamamlanması oldu. Mikroçipi ve yeni kimlik belgesi zaten halihazırda vardı, tek eksiğimiz olan kuduz titrasyon evrağını da tamamlamıştık.

Gözümüzle gördüğümüz komşu kıyıları o kadar yakınken sanki dünyamızdan uzaklaşır gibi bizi o koylarda sıcak evimizde hissettirecek çayımızı ve anne tarhanamızı da tamamlayıp vira demir seyre koyulduk.

Marmaris’in huzur verici doğasını dümen suyumuzda bırakırken denizin bize sunacağı sürprizlere şimdiden kendimizi hazır hissediyorduk. Genova yelkenimizi açıp keyif kahvelerimizi kısık ateşte pişirirken başlasın Ege’nin hırçın rüzgarları derken beş, altı knot esen rüzgarımız da etkisini kaybetmişti. Türk sularından ayrılıp Yunan sularına giriş yaparken sancak gurcatamıza Yunanistan bayrağını çekmiştik. Artık güvenli sulardan tamamen ayrılmıştık ama yeni maceralar içimizi öylesine ısıtıyordu ki bu yolculukta korkuya ve endişelere hiç yer yoktu.

Pruvamızda bir silüet şeklinde Rodos Adası görünürken kaybettiğimiz rüzgarımızı da yeniden bulmuştuk.

Kalimera Komşi

Yaklaşık beş buçuk saat süren seyirin sonunda evimizi güvenli bir şekilde marinaya bağlamamızın ardından evraklarımızın kontrolü için beklemeye başladık. O sırada heyecanına yenik düşen Rom’un ise beklemeye hiç niyeti yoktu. Biz de bu çağrısına kulak verip attık kendimizi pontona. Adaya gelmeden önce evraklarımızı Rodos’ta ki bir acentaya gönderdiğimiz için işlemler çok hızlı ilerlemişti ve artık tamamen özgürdük. Rom’la uzun bir yürüyüş yaptıktan sonra evimize dönerek birer keyif kahvesi hazırladık. İlerleyen günlerde adına Greek Coffee diyeceğimiz, lezzeti bizimkinden farksız ama Yunan garsona göre daha hafif ve içimi rahat olan greek coffee’den.

1 Haziran 2023 / Rodos Marina

Old Town’a girdiğimiz an sanki bir zaman kapsülü ile geçmişe ışınlanmış gibi olduk. Burası kesinlikle bir adadan fazlasıydı. Tarihin nefes aldığı, taş sokaklarında sanki hala hikayelerin yankılandığı, her bir köşesinin adeta bir açık hava müzesi gibi olduğu bir yerdi.

Old Town’un bütün sokaklarını arşınladıktan sonra Hipokrat Meydanı’nda bir restoranı gözümüze kestirip birer kadeh beyaz şarap eşliğinde kendimizi  bu güzel meydanın keyfini sürmeye bıraktık.

Hipokrat Meydanı / Archipegalos Restoran

 

Hipokrat Meydanı / Archipegalos Restoran

Arka masamızda telefonda konuşan bir beyefendiye istemeden kulak misafiri olduk. Daha şimdiden Türkçe birkaç kelime duymayı mı özledik ne! Marmaris’te acente sahibi olan Deniz Bey ile biraz sohbet ettik ve bize akşam yemeği için kendisininde ahbabı olan Romeo Restoran’ı tavsiye etti. Saat oldukça geç olmuştu, neredeyse yemek saati geliyordu. Bu yüzden bizim için restoranı arayarak iki kişilik masaya rezervasyon yapılmasını rica etti. Kendisine teşekkür edip oradan ayrıldık. Nasıl bir yerle karşılaşacağımızı bilmiyorduk, bu bilinmezlik duygusunun verdiği endişe ile restorana doğru yürümeye başladık. Restoranda her akşam canlı müzik eşliğinde Türk kökenli bir müzisyen olan Osman sahne alıyormuş. Yarı Türkçe yarı Yunanca neredeyse hepsini ezbere bildiğimiz şarkıları seslendirirken hem oynadık hem de biraz hüzünlendik. Bir süre adına uzo diyeceğimiz rakının yanına mezelerimizi isterken garsonun ‘’Ah, siz yavaş yavaş ben biliyor.’’ demesi de bizimkilerin keyifçiliğine onların da aşina olduğunu gösteriyordu. Tereddütlerle geldiğimiz bu mekandan lezzetli yemekleri, güler yüzlü çalışanları ve keyifli anılarıyla ayrıldık.

Rodos Marina’da gün batımı

Rodos’a Veda

Rodos, çıktığımız maceranın başlangıcıydı ve devamında bizi bekleyenler için öylesine heyecanlıydık ki artık gitme vaktimizin geldiğini düşünüyorduk. İki gün ne kadar kısa bir süreymiş meğer ama bir o kadar da dolu. Mandraki Limanı, yel değirmenleri, yeni ve eski şehir, Şövalyeler Sokağı, Üstadlar Sarayı, Rodos Kalesi…

 Adım attığımız her bir sokak sanki bize geçmişten bir şeyler fısıldıyor gibiydi. Uğruna birçok medeniyetin kan döktüğü bu adanın güzelliği ve efsanesi boşuna değilmiş. Hatta bir rivayete göre Kanuni Sultan Süleyman ‘’Ya Rodos’u alırım ya da bu uğurda ölürüm.’’ demiş. Rodos öylesine içine almıştı ki bizi buraya veda etmek öyle kolay olmayacaktı ve bir gün dümenimizi bu adaya tekrar kıracağımızı biliyorduk.

3 Haziran 2023 sabahı güneşin doğuşuyla birlikte uyandık. Pontonda tanıştığımız Türk denizciler ile vedalaştık ve marinadan avara olduk. Bir sonraki durağımıza doğru seyire devam ederken iskelemizde yer alan bu heybetli ada adeta bize yol boyunca eşlik ediyor, onu unutmamamızı istiyordu. Tekrar görüşeceğimiz güne kadar kendine iyi bak şövalyeler adası. Bize kollarını açtığın için teşekkürler.

Konuk Yazar: Dilan & Cihad Yarkın

Fotoğraflar: Dilan & Cihad Yarkın

Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.

Yorum Yap