Rüzgârla Dans ‘’Makine Mühendisliğinden Denizciliğe Uzanan Yolculuk’’

''Deniz benim vazgeçilmezim, gemicilik bana göre değildi ama tekne mutlaka olmazsa olmazımdı...''

Yelkencinin Gazetesi: Sizi kısaca tanıyabilir miyiz, denizcilik tutkunuz nasıl başladı?

Çağlar Emiroğlu: Öncelikle değerli gazetenizde bana yer vermek istediğiniz için teşekkür ederim. 1968 İzmir doğumluyum, hayatım hep İzmir' de geçti. Makine mühendisiyim, özel tasarım makine imalatı ve sanayi robot uygulamaları yapan bir şirketim var, çok sevdiğim mesleğimi yapıyor ve iş hayatıma aktif olarak da devam ediyorum.

 

Aslında deniz sevdam çok önceden başladı. Çocuk yaşta bisikletin en önemli olduğu ilkokul dönemimde babam bana bisiklet almamış, yerine bot ve motor almıştı. Ben okulların kapanması ile bota, okulların açılması ile de bottan okula giderdim. Ta ki 1987 yılında Çeşme' de bir turistten aldığım windsurf’e kadar. O zamanın sörfleri plastik bidon hammaddesinden alüminyum direkli salmalı ilkel bir şeylerdi. Sonrasında uzun yıllar gelişen teknoloji ile kaliteli windsurfler, xantos2 gibi funboard’lar ile devam ettim.

Üniversite yıllarımda öğrendim ki makine mühendisliği öğrencileri olarak uzak yol gemilerinde makine zabiti stajı yapabiliyormuşuz. Ve bu fırsatı değerlendirdim. Gemi adamı cüzdanımı alarak Koçtuğ firmasının Marmaris1 isimli gemisinin makine dairesinde, güvertesinde, köprü üstünde Atlantik, Biskay ve Manş tecrübem oldu.

Ve yine anladım ki deniz benim vazgeçilmezim, gemicilik bana göre değildi ama tekne mutlaka olmazsa olmazımdı...

Y. G: İlk yelkenli teknenizi ne zaman ve nasıl aldınız?

Ç. E: ‘’Laurus1’’ benim üçüncü teknem, ilk teknem Rota firmasının ürettiği kırlangıç model bir yelkenliydi. Uzun yıllar boyunca hava hangisine müsaade ederse sörfüm ya da teknem onu kullanırdım.

Sonradan sonraya Mordoğan'da Kurucaşile yapımı bir tekne ile karşılaştım. Ege ismindeki kestane klasik sarma, omurga salmalı eskiden yelkenli olan bir tekne idi. Bu tekneyi alıp iyi bir revizyondan geçirip bir arma ile donatma yoluna çıktım ise de şansıma denk gelen kötü ustalar sebebi ile çok param ve zamanım boşa gitti. Motorlu bir tekne olarak zor olsada yüzdürmeyi başardım. Hayallerimdeki ile alakası olmayan bir tekne ortaya çıkınca bir süre kullandım. Etrafımdan geçen her yelkenliye iç çekerek baktım bir yere kadar ve vedalaştım. Bir şey daha öğrendim ki tekne satmak dünyanın en kolay işi ama bir tekne almak dünyanın en zor işi.

Ve uzun soluklu ama sabırsız arayışım başladı; ilanlar, barınaklar, marinalar, arkadaşlar, tanıdıklar...

Günlerden bir gün internette bir ilana denk geldim ki dedim bu. Sahibi ile konuşmaya başladım. Bir bayram arifesi Teos Marina’ya gelip tekneye baktım, beğendim. Sağ olsun eski sahibi Suat ağabeyim de kolaylıklar sağlayınca yeni sahibi ben oldum. Müsaade alarak ismini değiştirip kızımın adını koymak istiyordum. Baktım ki teknelerde Defne (Daphne) çok kullanılmış, bende Defne'nin Latincesi olan Laurus Nobilis’ten “Laurus” ismini koydum.

Y. G: Yelken eğitimi verme fikri nasıl ortaya çıktı? Eğitim sürecinde öncelikle hedefleriniz nelerdir?

Ç. E: Hayat felsefelerimden biri de ne yapıyorsanız yeteneklerinizin sınırlarını hedeflemektir. Yoğun bir çalışmaya başlamadan önce mutlaka yetkin, yetkili kişilerden eğitimlerin alınması gerektiğine inanıyorum. Ben de öyle yapmıştım, Rota dingi sınıfı yelkenlimi alınca Galatasaray Lisesi yelken takımından bir arkadaşım sağ olsun bana büyük sabır ve itina ile bilgilerini aktardı, öncesinden windsurf tecrübem olduğu için işim kolay oldu ve arkadaşıma eziyetim az oldu.

Hala üzerinde olduğum teknemi tanıma ve bir alışma süresi sonrasında arkadaşlarım ve onların arkadaşlarının aldıkları tekneler için yardım istekleri beni eğitmenliğe yönlendirdi. Kuruluşunda da bulunduğum Ali Rıza Mete Yelken Kulübü’nde düzenlenen Türkiye Yelken Federasyonu’nun programı olan TUYEP (Türkiye Ulusal Yelken Eğitim Programı) eğitmen kursunu tamamladım. Uygulamalı sınavları sonucunda D4 Dingi Öğreticisi / Eğitmeni belgesini hak ettim, yelken eğitimlerime programın planı ve disiplini ile başladım.

Eğitimlerde amacım; her kursiyerin yelken fiziğini çok iyi öğrenmeleri, ezbere değil öğrendikleri ile düşünerek doğru trim ile emniyetli ve keyifli bir yelken seyiri yapmalarını sağlamaktır. Ama bu tabi ki işin yelken tarafıdı. Denizcilik, navigasyon, metoroloji, ilk yardım vb. daha birçok bilgiyi de edinmeleri gerektiğini vurgulamak çok önemlidir...

 

Y. G: Eğitmenlik sürecinde unutamadığınız bir anınızı paylaşır mısınız?

 

Ç. E: Evet var tabi ki. En hoş olanını paylaşıyorum :)

İstanbul’dan emekli olup İzmir’e taşınmış güzel bir aile ile yaşadım. Hevesle başladıkları eğitimin pratik kısmına geçince,stres ve korku eğitimin önüne geçti. Biz bırakıyoruz, biz istemiyoruz.” dediler, biraz da işin içinde gözyaşı vardı. Maalesef anlaşıldı ki sadece en çok baba istiyor, onun haricinde kimsenin gönlü yokmuş. “Eyvah! Bu eğitim bitmez”dedim içimden ama hayatta hiçbir işi yarım bırakmadım, bunu da bırakmam dedim. Her biri ile konuşa konuşa, yavaş yavaş korkacak bir şey olmadığını, aslında ne kadar keyifli olduğu göstererek devam ettik. Sonrasında tabi ki iş çok değişti. Sıra ile benim yelken eğitimimdeki amacım olan eğitim almış her kursiyerin tek başına verdiğim rotaya tekneyi çevirmesi ve yelkene en uygun trimi yapmasıdır (single-handed). Çok başarılı bir sonuç ile eğitimi tamamladık. Buradan kendilerine selam olsun... 

Y. G: Yeni başlayanlar için yelkenli eğitimi alırken en büyük zorluklar nelerdir?

Ç. E: Aslında istemek yeterli. Yarışçı olmak mı istiyorsunuz yoksa gezgin bir yelkenci mi olmak istiyorsunuz? Öncelikle buna karar vermelisiniz. Ama amacınıza yönelik doğru hoca ve okul bulmanız gerekir. Tabi ki bu arada çok artan marina fiyatları ve beraberinde onunla alakalı tekne masrafları sürdürülebilirlikten uzaklaşan eğitimlere maliyet olarak yansıyor maalesef...

 

Y. G: Yelken eğitimi almak isteyen biri için temel gereklilikler nelerdir?

Ç. E: Kendisini iyi tanımak, özgüven, disiplin, biraz matematik, biraz fizik bilgisi mutlaka gerekli.

 

Y. G: Yelkenli sporunun diğer spor dallarından farkı nedir?

Ç. E: Aslında pek farkı yok. Disiplin ve sabırla çok çalışmak gerekli. Vinçlerde, dümende dizlerimiz hep kırık:)  

 

Y. G: Sizce yelken sporunun kişisel gelişime nasıl katkıları var?

Ç. E: Yelken sporunu nasıl yaptığınıza bağlı olarak değişir. “Solo sailor” ise kendinizi ve sınırlarınızı çok iyi tanımanız gerekir. Birçok zorlukla tek başınıza mücadele etmeniz gerekir ve kendinizle tanışırsınız. Yarış için bir takıma dahil olursanız yine çok ciddi sorumluluk, bilgi ve takım çalışması gereklidir. Bunların iş ve sosyal hayata çok katkısı olduğuna inanıyorum.

Y. G: Türkiye’de ve dünyada yelkenli sporu hakkındaki görüşleriniz nelerdir?

Ç. E: Bence ülke olarak uluslararası yarışlarda iyi sonuçlar elde ediyoruz. Birçok ödülü alıyoruz ama maalesef ferdi aile gayretleri ile… Atlantik geçişi yapan, dünyayı dolaşan azımsanmayacak sayıdaki denizci yelkencimiz var ve aslında çok gurur duyulacak yerdeyiz. Hatta “Golden Globe Race” gibi çok zor bir yarışa ilk defa bir Türk dahil oluyor, Dr. Selim Yalçın...

 

 

Y. G: Kendi yelkenli teknenizi seçerken hangi özelliklere dikkat ettiniz?

Ç. E: Tek başıma abrayabileceğim gövde hızı yüksek olduğu kadar da bana içerisinde bir yeterli yaşam alanı olmasıydı.

37 ft yani 12 m tekne bence ideal. Ben motor pervane yapısı şaftlı olsun, ana yelken direk içine sarılan olsun, TC bayraklı olsun gibi özelliklere çok bakmadım. Bence tekneyi kimden aldığınız en önemlisidir. Teşekkür ederim Suat ağabeyime :)

 

Y. G: Fırtına gibi zorlu hava koşullarında nasıl bir strateji izliyorsunuz?

Ç. E: Keşif ve planlama en önemlisi. Baştan risklere girmem ama tabi ki her an bir süpriz ile karşılaşabilirsiniz. Ben o durumlarda zaten uzak seyir ettiğim kıyıdan daha da uzaklaşırım...

 

Y. G: Teknolojik gelişmeler yelken sporunu sizce nasıl etkiliyor?

Ç. E: Teknoloji kesinlikle birçok katkı sağlıyor, gövdeler değişiyor ama yine de 2000-2005 yılından önce üretilmiş tekneleri arması ve gövde yapısı ile daha denizci buluyorum. Havuzlukta iki dümeni ben sevemedim :) Bunun dışında gps elektronik haritalar, hız derinlik göstergeleri seyri daha güvenli ve konforlu hale getiriyor, yeni lityum akü teknolojisi, güneş panelleri de yaşantınızı kolaylaştırıyor.

 

Y. G: Denizcilik alanında size ilham veren biri var mı?

Ç. E: Yaşım 56, o zamanlarda zaten bilgi kaynakları çok dar. Ama ilkokul çağlarımda babam bana bisiklet almamış, bot almıştı. Galiba ben bu denize bir girdim bir daha da çıkamadım. Sonrasında uluslararası bir gemide staj yaptım. Sonra sonra gerçek denizcilerle tanışma fırsatım oldu ve evet hemen hepsi bana tecrübeleri ile ilham oldu, oluyor...

 

Y. G: Gelecekte denizcilik ve yelkenle ilgili gerçekleştirmek istediğiniz projeleriniz var mı?

Ç. E: Evet var ama şimdilik bende saklı kalsın izin verirseniz :)

 

Y. G: Gençleri denizcilik ve yelken sporuna teşvik etmek için sizce neler yapılabilir?

Ç. E: Her sene üç, beş üniversite öğrencisine eğitimi ben veriyorum. Yelken ve denizcilik eğitimi veren kişiler, kurumlar da bu eğitimleri verebilirler. Marinalar, belediyeler sponsorluğunda etkinlikler düzenleyebilir. Dünya seyahati yapmış çok deneyimli denizcilerimiz okullara davet edilerek anılarını ve tecrübelerini paylaşıyorlar, bu durum daha da arttırılabilir. Böyle yapılan konferanslar hakikaten gençlerin ufkunu açıyor, hayata farklı bir bakış açısı getirmelerini sağlıyor.

 

Y. G: Son olarak hayat felsefenizi öğrenebilir miyiz?

Ç. E: ‘’Ne insanlar gördüm üstünde elbise yoktu, ne elbiseler gördüm içinde insan yoktu.’’ Mütevazi ve basit sade bir hayat yaşamak :)

Röportaj: Banu Demir / Yelkencinin Gazetesi

Fotoğraflar: Çağlar Emiroğlu Arşivi

Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.

Yorum Yap