Pandemi sürecinde insanlar toplu taşıma araçlarına binmek yerine ucuz pahalı bir araba alıp, hastalığa yakalanmamak için ellerinden geleni yaptılar.
Tabii bunun doğal sonucu olarak önce sokaklarımız sonra caddeler yeterli otopark olmadığı için açık hava garajına döndü. Trafiğe her gün yeni araçlar dahil oluyor. Araba üreticileri bu işten son derece memnun. Biz üretelim de otoparkmış, yakıtmış, yeterli yolmuş, üst geçitmiş bizim sorunumuz değil havası içinde oldukları; hükümet yetkilileri de daha çok vergi toplamak, trafik cezaları gelirlerini arttırmak için adeta bu duruma göz yumuyor.
Vatandaşın cebinde benzin alacak para yokmuş ne beis? Milli servete dönüşen araç sayıları yerinden kıpırdamıyormuş ne gam? Ülkenin zenginlik ve refah seviyesinin göstergesi imiş…
Pandemi dönemi öncesinde başlayan herkese bir “Amatör Denizci Belgesi” edindirme uygulaması pek çok acemi kaptanın denizle buluşmasına ve kargaşaya neden olmasına sebebiyet vermiş. Olsun. Bunda da bir sakınca yok. Zamanla deniz onlara, onlar denize alışırlar nasıl olsa… Bu da bir heves. Her ne kadar balık tutmak için denize açılmanın o kadar kolay bir iş olmadığı ortada ise de, parayı bulan günümüz yeni zenginleri bir itibar göstergesi olarak tekne edinmekte en kolay hedef haline geldiler.
Birde bakıyorsun ki hiç aklında yok iken beş-on metrelik bir tekne sahibi oluvermişsin. Denizlerimizde yelkeni olduğu halde motor seyir yapan tekneler cirit atıyor. Amatör Denizcilik Federasyonu döneminde kulüplerde verilen kurslar bir nebze denizle alakası olmayanlara bu işin zorluklarını göstermekle kalmıyor, hiç olmazsa kısa seyirler için gerekli eğitimi de sağlıyordu. Şimdi amatörlük bitti.
Bizim zamanımızda yani 80'li yıllarda Amatör Denizci Belgesi almak için önce yazılı sınava giriliyor, yazılı kazanıldığında sözlü ve en son tekne üstünde uygulamalı sınav yapılıyordu. Denizle ilgisi olmayanlar ve bilgi yönünden yetersiz olanlar elenip gidiyordu. Şimdi işler kolay. Liman başkanlıklarında yapılan sınavlarda kaldırılarak tamamen internet üzerinden test usulü bir sınava giriyor, belgenizi alıyorsunuz.
Hedef olabildiğince çok belge dağıtmak…
Oysa tekneyi belge değil bilgi kullanıyor. Düne kadar pek çok su sporları ve yelken kulübü bu eksiği gidermek, sporcu yetiştirmek açısından önemliydi. Şimdi her şey gibi onlarda özelleşme yolunda. Sportif olma ve amatör ruhla çalışma hevesi kaybolmaya başladı.
Sonunda karada gelişen trafik ve otopark sıkışıklığı denizlerimize de yansıdı. Bilinçli-bilinçsiz alınan teknelere bağlama yeri bulmak, kışlayacakları marina ve barınaklar temin etmek, bunların sintinelerinin boşaltılması, yakıt ikmali yapılması, fırtınadan korunması, arızalananların kızağa alınması tam anlamı ile bir kaosa dönüştü.
İşin en kötü tarafı kıyılarımızdaki pek çok balıkçı barınağı, balıkçılardan çok yat ve özel tekne sahiplerine hizmet verir halde. Balıkçılara sağlanamayan imkanlar şimdi yat ve tekne sahiplerine sağlanıyor. Vergiden muaf olmak için yabancı bayraklı teknelerin tercih edilmesi hem özel bir statü kazanmaları, hem de ucuz yakıt temini nedeni ile oldukça cazip durumda.
Bu işin sonu nereye varır bilemiyoruz. Ancak marina haline getirilen balıkçı barınaklarından, bu amaçla yapılmış büyük marinalara kadar pek çok yerde yabancı bayraklı teknelere rastlamak mümkün. Belki işletmeci için bu tür yerler son derece karlı olsa da, yavaş yavaş yabancı sermayenin denetimine girmeye başlıyor.
Pek çok yerde kıyılar sandal mezarlığı haline gelirken, yer kavgaları da başladı. Bu kavgalardan kim güçlü çıkarsa yer onun oluyor. Pek çok yelken ve su sporları kulübü kendilerine kıyılarda yer bulamaz iken bir kısmı da geçici ikamet ettikleri yerlerden çıkarılıyorlar.
Bir taraftan kötü niyetle hareket ederek mevcut düzeni ele geçirmeye çalışan kişiler, diğer yandan belediyelerin büyük gelir beklentileri işi giderek bir açmaza doğru sürüklüyor.
Bakalım sonuçları ne olacak?
Fotoğraflar: B. Hulusi Gürbüz
Yazı: Taner Tümerdirim
Yayına Hazırlayan: Özge Durmuş / Genel Yayın Yönetmen Yrd.
Grafik: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşu