Bu yazımızda tüplü dalışın Türkiye’deki yerinden bahsetmek istiyorum ki cennet vatanımızın üç tarafı denizlerle çevrili, dört adet denize sahip olmamıza rağmen dünya ile kıyaslar isek dalış turizminin hakkettiği yerde olmadığını görürüz. Denize bu kadar yakın iken yüz yıllardan beri kıyılarımızda o kadar uygarlık, medeniyet gelip geçmesine rağmen bunun kıymetini bilemiyoruz ve bu çok büyük bir eksiklik.
Geçenlerde bir yerde okumuştum. Ülkemizdeki kayıtlı dalıcı sayısı denize uzak ülkelere göre daha az olması beni çok üzdü belki de eğitmen olma sebeplerimden biri de çocuklarımızı ve gençliği denizi su altını sevdirmek onlara çevre bilincini aşılamaktı.
Hadi biraz da denizlerimizi tanıyalım…
Karadeniz, M.Ö 6 bin yıla kadar tatlı su idi. Karadeniz, dünyanın en genç denizidir. Son buzul çağından sonra okyanuslar burayı doldurdu ve Karadeniz oluştu, yaşı yaklaşık 7500’dür. Son buzul çağından sonra yani 10 bin yıl önce denizler yaklaşık 100 mt yükseldi ve Karadeniz böyle oluştu. Aslında Karadeniz bir göl idi. Karadeniz’e giren tuzlu su burada yaşamı yok ederek dipte oksijensiz bir ortam oluşmasına sebep oldu ve 200m derinlikte yaşayan canlı yok denecek kadar azdır.
Karadeniz’e çok ciddi oranda tatlı su girişi mevcuttur. Dağlardan gelen tatlı su ile birlikte ciddi derecede besin kaynağı Karadenizle buluşur ve bunun sonucunda balıklara besin kaynağı oluşturur. Karadeniz’de yaşayan balık türleri aslında Akdeniz türleridir. Hamsi, palamut gibi türler zengin besin yapısından dolayı balıkların gelişimi için önemli bir rol oynar.
Marmara; Marmara Denizi Akdeniz ve Karadeniz arasında kalan bir iç denizdir. Akdeniz ve kara denizin akıntıları iki tabakalı bir su geçiş sistemi oluşturur, üst tabaka düşük yoğunluklu Karadeniz suyunu, alt tabaka ise yüksek yoğunluktaki Akdeniz suyunu taşır sanki bir termokin tabaka gibi ısı ve akıntı farklılığı oluşturur. Marmara dalışlarımızda bunu net bir şekilde hissederiz ve biz dalıcıları çok heyecanlandıran bir duygudur. Yaklaşık olarak 17’nci metrelerde başlar, bazı noktalarda 20-25’inci metrede hissederiz. Bu sebepten dolayı iki farklı fauna vardır. Göçmen balık türler ve yerli balık türleri diye ayrılır. Marmara Denizi’ndeki yerli balık türleri; kefal, tekir, istavrit, gümüş ve mezgit gibi göçmen türler ise levrek, palamut, lüfer, hamsi, uskumru gibi türlerdir. Hem yerli hem de göçmendir tabii. Marmara Denizi’ndeki canlılık bu saydığımız türlerden ibaret değildir. Birçok balık, bitki, sürüngen ve yumuşakça türler mevcuttur. Bunlarla ilgili birçok yerli kaynağımız vardır.
Ege; Ege Denizi, Akdeniz’in bir kolu gibi düşünülür. Ege Denizi tek başına bir deniz özelliği göstermemektedir. Buradaki canlı türleri de Akdenizle hemen hemen aynıdır. Ege Denizi, Anadolu yarımadası ile Yunanistan yarımadası arasında bulunan irili ufaklı 3000 kadar ada ve ada görünümündeki kara parçalarını da içine alan yarı kapalı bir denizdir.
Anadolu yarımadasının batı kıyılarının çok fazla girintili ve çıkıntılı olması ve bu kıyıların çok yakın konumda çok sayıda ada bulunması Ege Denizi’nin daha önce büyük bir kara parçası olduğu düşünülmektedir. Yakın bir geçmişte EGEİD adı verilen bir kara parçasının büyük bir bölümünün sular altında kalmasıyla oluşmuştur. Adaların çokluğu sebebiyle Adalar Denizi diye de adlandırılır. Bazı dar geçitlerden dolayı karmaşık yerel akıntılara da neden olur. Kendi kendini temizleyebilen sayılı denizlerdendir, bu sebepten de temiz bir denizdir ve bio çeşitliliği zengindir. Kuzey kısımlarına göre güney ege tarafının çeşitliliği daha azdır. Dünyada sayılı mercan çeşitleri Ege Denizi’nde bulunmaktadır. Örneğin kırmızı mercanlar Ayvalık ve İzmir açıklarında bulunmaktadır. Yaklaşık 35 metrelerde görülür. Deniz çayırları ve bitki örtüsü zengin bir denizimizdir. Özellikle tekne çapaları tarafından çok zarar görmektedirler.
Akdeniz; Akdeniz yüz ölçümü olarak çok büyük bir ara denizdir ve okyanuslardan tamamıyla ayrılmıştır. Akdeniz dünya denizlerinin %1’ini oluşturmaktadır. Fauna ve flora olarak dünya denizlerinde bilinen türlerin %8’ini kapsamaktadır. Küresel ısınmanın etkileriyle Akdeniz ısınıyor ve buharlaşmayla birlikte tuzluluk oranı artıyor. Dünyadaki denizlerden tuzluluk oranı en yüksek denizdir. Akdeniz’e besleyici elementler geçemiyor. Bunun yanı sıra Kızıldeniz’den gelen istilacı balık türleri (balon, aslan) balık popülasyonunu ciddi etkilemektedir. Akdeniz arkeolojik açıdan çok zengin bir yapıya sahiptir. Eski medeniyet kalıntıları su altında vardır. Batıklar, batık şehirler gibi birçok arkeolojik zenginliği barındırmaktadır.
Bir sonraki yazımızda Türkiye’deki su altı arkeolojisinden bahsedeceğiz.