St. Didier batığı hani demiştik ya bazı batıklar yapay, bazıları doğal diye. İşte bu yazımızda bahsedeceğimiz batık doğal gerçek batıklardan biri… Konusu olan, insanları duygulandıran bir batıktır. Hatta dünyada ilk 3’üncü sıradadır, benim için çok özeldir. Dalış hayatıma başladığımda ilk batık dalışımı burada yapmıştım. Biraz batığın tarihçesinden bahsedelim sonra da bana neler katmış, neler hissetmişim ondan bahsederiz.
İkinci Dünya Savaşı’nda Almanlarla işbirliği yapan Fransız hükümeti, Suriye’ye girip Lübnan’a doğru ilerleyen İngilizlere karşı, bölgedeki birliklerine asker ve mühimmat desteği göndermek ister. Savaşta tarafsız kalan Türkiye kendi topraklarından mühimmatın ve askerlerin geçişine izin vermez. Alman işgalindeki Selanik Limanı’na getirilen mühimmat, Qued Yquem ve Saint Didier adlı ticari gemiye yüklenir. Qued Yquem gemisi, 4 Temmuz 1941 tarihinde Kumluca ilçesine bağlı Adrasan açıklarında Kıbrıs’tan kalkan İngiliz savaş uçağı tarafından 1942 yılında batırılır. Kıç tarafına Türk bayrağı çeken Saint Didier ise Antalya Limanı’na sığınır. Limanın 400 metre açığında demirleyen gemi, aynı gün saat 16.00 sıralarında 2 İngiliz uçağının hedefi olur. Uçaklardan birinin attığı torpil gemiyi ıskalar ve İskele Mescidi ile gümrük binası arasındaki bölgeye düşer. Patlamanın şiddetiyle yat limanında 10-15 metre yüksekliğinde dalga oluşur. İkinci uçağın attığı torpil ise geminin arka kısmına isabet eder. Su almaya başlayan gemi gecenin ilerleyen saatlerinde sulara gömülür. Savaş gemisi batarken, 5 asker yaşamını yitirir. 15’i yaralı 275 asker ise balıkçıların da yardımıyla kurtulur.
Batıkın baş kısmı 18 metre dip kısmı ise 30 metre derinliktedir. Batığın boyu 100 metredir. Batığın baş kısmında yüzeye bir şamandıra ile markalanmıştır. Antalya Kaleiçi limanında bakıldığında şamandıra net olarak görülmektedir. Su altında boylu boyuna uzanan bu geminin her yanı bir hikayedir. Günümüze kadar ulaşan, ambarlarındaki silah, mühimmat ve askeri yedek parçalar, o günlerde yaşananları bizlere anlatıyor. St. Didier, İkinci Dünya Savaşı'nda İngilizler tarafından batırılan Fransızlara ait bir gemi. O zamanlar hastane bayrağı çeken, savaş gemisi olmadığı iddia edilen bir gemi. Fakat içinde halen mühimmat, silah ve askeri araç yedek parçaları bulunuyor.
2019 yılının ilk ayları idi. Daha yeni 2 yıldız dalıcı olmuştum. Toplamda 25 dalışım vardı. Yolum Antalya’ya düşmüştü, işlerimi bitirdikten sonra boşa kalan zamanımda araştırmaya başladım, Antalya’da nerede dalış yaparım diye. Tabi internet ortamında tek bir yerden net bir bilgi alacağım adres yoktu, halen de pek var diyemem ama zorda olsa bazı bilgilere ulaştım. Antalya merkezde bir dalış merkezi vardı. Sertifikalı dalıcıları St.Didier batığından bahsediyordu. Biraz daha incelemeye, araştırmaya başladım ki derslerde anlatılan gerçek bir batıktı ve beni bayağı heyecanlandırmıştı. Hemen irtibata geçtim ve çok iyi karşılandım. Sabah 07:30’da buluşmak üzere deyip randevulaştık. Uyumak ne mümkün ancak uyumam, dinlenmem lazımdı. Yarın büyük gündü. Zinde, sağlıklı olmam gerekiyordu ve zorda olsa heyecanımı bastırıp uyudum. Sabah kalktım ve az bir kahvaltı ile yola düştüm, dalış merkezinde buluştuk. Ekipmanlarımızı bağladı, tüm kontrolleri yaptıktan sonra tekneye binip batığın oradaki şamandıraya bağlandık. Gerekli brifingi aldıktan sonra suya atladık. Tabi 25 dalışı olan biri için çok kolay olmuyor. Biraz endişe, biraz korku ama göreceklerim için her şeye değerdi… Yüzeyde son kontroller ve ‘’in’’ komutuyla sonsuzluğa, gerçekliğe doğru iniş başladı. Şamandıraya bağlı kılavuz halatında kontrollü bir şekilde iniyordum. Dip karanlık, görüş yok … Tek gördüğüm dalış hocamdı. ‘’Her şey yolunda mı?’’ diye devamlı soruyordu ve beklediğim şey oldu. Karanlığın ardında beliren siluet tüm yaşanmışlıkları ile oradaydı. Batığın baş kısmından indik ve iskelesinden dalışa devam ettik. H er gördüğüm okadar gerçekti ki yıllar geçmesine rağmen hala koca şehvetiyle duruyordu. Zamana resmen direniyor ve ayakta kalmıştı. Palet vurdukça, gittikçe bitmiyordu. Kıç tarafında sancağına geçtik, biraz palet vurduktan sonra ambar kapaklarından içeri girdik. İçeride 4 tane askeri jeep vardı, askeri malzemeler, mühimmatlar, gaz maskeleri hepsi oradaydı ve bana 1942 yılını, battığı günü anlatıyordu.
Dalış öncesi hikayesini okumuştum. Sanki o askerler oradaydı, sanki batıktaki balıklar onların yerini almış, onlar savunuyordu emanetlerini. Dönüş zamanı gelmişti, havalarımız azalmış. ‘’Çıkma zamanımız geldi.’’ dedi hocam. Baştaki kılavuz halatına doğru ilerledik ve kontrollü bir şekilde yükselmeye başladık. 5 metrede emniyet beklemesi yaptıktan sonra tekneye çıktık ve dönüşe geçtik. Beni o kadar etkilemişti ki dalışı bir daha bırakamayacağımı anlamıştım. Günlerce etkisinden kopamadım. Sanki her batık dalışım o günkü gibiymiş gibi hissettim.
Umarım bir gün gelir ve hepiniz benim hissettiklerimi sizde hisseder ve beni daha iyi anlarsınız.
Bir sonraki yazımızda dalış eğitim dizgilerinden bahsedeceğiz ve neler öğretiyoruz aşamaları tek tek sizinle paylaşacağım. Görüşmek üzere nefesiniz bol olsun.