Herkesin bir hayali mutlaka vardır. Bu hayalleri merakla beraber keşfetme duygusunun tetiklediğini düşünüyorum en azından benim için bu böyle idi, umarım benim gibi düşüneniz vardır.
Merak ediyordum dağların üzerinde en uç noktada neler var, merak ediyordum uzayda başka hayatlar var mıydı, merak ediyordum suyun altı en derinlerde neler var… Bu merak ettiğim soruların cevaplarını ararken hayal kurmaya başladım, merak ettiklerimle ilgili belgeseller vardı. Birileri benim gibi merak etmiş ve araştırmaya başlamış. Bu da beni cesaretlendiriyordu ve bir yerden başlamalıydım ki soru işaretleri cevap bulsun. Merak ettiklerim içerisinde beni kendine çeken bir şey vardı, o da suyun altındaki gizemdi. Keşfedilmeyi bekleyen daha birçok bilinmez vardı ve bize ait olmayan bir dünyaya, yaşama ihtimalimizin bile olmadığı çok farklı ama bir o kadar da güzel bir dünya vardı ve ben o dünyaya kendimi ait hissediyordum. Araştırmaya başladım; oraya nasıl inerim, nelerle karşılaşırım? İçimde korkularım vardı, acabalarım ve birçok soru vardı cevaplamayı bekleyen…
Bir yerden başlamalıydım. Önce dalış tarihçesini, dalışın Türkiye’deki durumunu, ne gibi malzeme ve ekipman kullanıldığını ve bunlarla ilgili eğitim nasıl alabileceğimi araştırdım ve sonuçlar çıkmaya başlamıştı. Araştırdıkça merakım daha çok artmaya, hayallerime bir adım daha yaklaşmaya başlamıştım. Geçmişte imkansızlıklarla yapılanlar beni daha çok hırslandırıyordu ve merakıma, hayallerime kavuşmuştum. Gece rüyalarıma girenlerle vakit geçirebiliyordum. O dünyaya kavuşabilmek için günler, saatler geçmiyordu. Bu duygularımı diğer insanlara aktarmaya, benim yaşadığım mutlulukları gösterme çabasına girmiştim ve sonunda dalış eğitmeni oldum. Birde dalış merkezinde birçok insana dili, dini, ırkı, yaşı gözetmeksizin herkese dalış yapmayı öğretiyorum.
Bana bir fırsat verildi ve huzurunuzdayım. Şimdi bildiklerimi sizlere aktarmak üzere buradayım. Öncelikle dalış tarihçesinden bahsedeceğiz. Hadi başlayalım.
Yüzyıllardır insanlar nefes tutarak dalmayı dünyanın çeşitli yerlerinde uygulamışlardır. İlk defa, en az 5000 sene önce insan okyanus dipleri ile tanışmış, aklı ve keşfetme arzusu ile bugünkü duruma gelmiştir. Suyun altını keşfetmek belki de her insanın düşlerini süslemiştir. Avlanmak, keşfetmek, tekneleri tamir etmek veya ele geçirmek istekleri, hazineler bulma hayalleri su altında uzun süre kalabilme isteğini arttırmıştır.
- Nefes tutarak - serbest dalış,
- Can dalışı,
- Satıhtan destekli veya kasklı dalış,
- Scuba dalışı ve saturasyon dalışı
Bugün bu yöntemlerin hepsi uygulanmaktadır.
İnsanoğlunun suyun altında uzun süre kalabilmesi için ne yapılmalıydı? Uzun bir boru ile nefes alıp suyun aşağılarına inmek mümkündü fakat suyun basıncı ve borunun uzunluğu nedeniyle bu dalışlar çok kısa oluyordu. Hava dolu bir keseden nefes alma denendi fakat karbondioksit birikmesi sebebi ile bu da başarılı olamadı.
16. ve 17. yüzyıllarda ‘’Dalış Çanları’’ (Diving Bells) adı verilen sistem:
İçi; dalıcıların girebileceği boyutlarda geniş, ağır bir odacıktan oluşmaktadır. Dalıcının bulunduğu bu çana bağlı bir hortum yardımı ile daimi hava akışı sağlanır ve dalıcı tekneden ineceği derinliğe bırakılarak, yüzeyden insan gücü ile pompalanan havayı solur. Bu sistem, ekipmanlı dalışa dair ilk önemli mekanik donanımdı. 18. yüzyılın başlarında bir donanma muhafızı olan Chevalier de Beauve, kurşun ayakkabılarla su geçirmez bir elbise geliştirir. Fransız bilim insanı Sieur Freminet, havanın yüzeyden bir destekle pompalandığı ve dalıcı başlığına iki borudan ulaştığı bir sistemle sabit bir hava kaynağı üretti.
19. yüzyılın başlarında standart başlığa su geçirmez bir elbise sabitlenerek bir donanım tasarlanmış olmasına rağmen temiz solunabilir havanın daima yüzeydeki bir pompalama sistemine bağlı kısıtlamaları hâlâ mevcuttu. Uzun hava borularının tehlikeli olması, inanılmaz ağır dalış kıyafetleri, su altında dengeyi sağlayan kilolarca ağırlığın taşınması, ekipmanlı dalışın uzun ve yorucu uğraşlarla tamamlanması demek.
20. yüzyılda dalıcının dışarı verdiği karbondioksitin doğrudan suya verildiği açık devre tüplü sistemi ve dalıcının karbondioksitinin kullanılmayan oksijenden filtrelendiği ve daha sonra yeniden solunuma gönderildiği kapalı devre tüplü sistemi, ekipmanlı dalışın daha bilinir hale gelmesini sağladı. Böylelikle bir dalıcı yüzeye bağlı kalmadan su altı keşfi yapabilir evreye gelmiş oldu. 20. yüzyılın ilerleyen dönemlerinde dalış donanımının gelişmesindeki en kuvvetli itici güç, bu yüzyılda savunma alanında askeri yönden avantajlı hale gelmek için operasyonlarda dalışın da kullanılması olmuştur.
Özellikle 2.Dünya Savaşı zamanında gizli askeri operasyonlarda, bilimsel çalışmalarda, acil arama ve kurtarma görevlerinde ve teknik alanlarda dalışın yapılmaya başlanması, zahmetli olan donanımlı dalışın geçen yüzyıllara oranla daha pratik yönde şekillenmesine olanak sağlamıştır. Dalış kıyafetleri eskiye göre hafiflemeye, hava kaynakları ve regülatörler kısalmaya, ağırlıklar daha kontrollü kullanılmaya başlanmıştır.
Bu noktada 2. Dünya Savaşı’na bir denizaltısında görev alarak dâhil olan Jacques-Yves Cousteau adında deniz aşığı bir insan, keşfedilmemiş derinleri öğrenmeye, eski dalış icatlarını modern düzenlemelerden geçirerek oşinografi seferlerine çıkmaya başladı. Dalış tarihinin mavilere en gönülden bağlanmış kâşifi olan Jacques-Yves Cousteau, ulaşılmaz ve bilinmeyen yerleri tanıtmak emeli ile çıktığı deniz aşırı yolculuklarında modern tüplü dalışın doğmasında ve yaygınlaşmasında öncü oldu.
1945 yılında patentini alan Fransız denizci "Jacques-Yves Cousteau" tarafından geliştirilip, "Aqua Lung" adı verilen açık-devre SCUBA sistemi günümüzde de aktif olarak kullanılmaktadır. Kaptan Cousteau, aynı zamanda ticari olarak kullanabilmek için "Aqua-Lung" markasını tescil ettirmiştir. Kaydedilen bu gelişmelerle birlikte, "Jacques-Yves Cousteau" ve "Aqua-Lung" markası, özellikle de "Recreational Diving" yani "Eğlence Amaçlı Sportif Dalış" alanında çok önemli yere sahiptir.