Yolda olmak mı daha güzel, varmak mı?
Deniz ve rüzgarın her gün farklı yönünü görmek, onunla büyümek ve gelişmek muazzam bir duygu. Üstelik bir kaplumbağa gibi evimizi sırtımızda gezdirmek büyük bir konfor alanı. Amatör denizciler olarak yolda olmanın tadını elimizden geldiğince çıkarsak da varmanın da ayrı bir güzelliği yok değil. Benim için bu sefer yolda olmak değil de varmak daha büyük heyecan kaynağı. Çok uzun zamandır araştırdığım ve merak ettiğim bir adaya nihayet ayak basabileceğim, daracık sokaklarında kaybolabileceğim ve en önemlisi hayatımda belki de sadece bir kere yaşayabileceğim eşsiz bir deneyime ortak olacağım.

Adaya yaklaşırken heyecanımı bir nebze olsun bastırıp bir miço olarak görevlerimi yerine getirmek üzere havuzlukta konuşlandım. Koltuk halatlarını ayarladım, usturmaçaları indirdim, botun halatını kısalttım ve ikinci dümenin başına geçtim. Paloi Limanı’nın girişi hem dar hem de oldukça sığ (2.5 m). Bu yüzden mendireğe olabildiğince yakın ve yavaş yavaş geçtikten sonra demirimizi funda etmek için teknenin başına geçtim. Daha pratik olması açısından biz kavelatadan zinciri boşlayarak çapamızı atıyoruz. Koltuk halatlarını da bağladığımıza göre derin bir nefes alıp adanın deniz tuzuyla karışan sülfür kokusunu içimize çekebiliriz. Limana yanaşırken Rodos’ta tanıştığımız Zarife kaptan ve İhsan kaptan, koltuk halatlarımızı alarak bağlanmamıza destek oldu. Her yaştan insanın hiç düşünmeden yardıma geldiği bu tatlı dostlukların bizde ki yeri her zaman başka oluyor.
Nisyros kazan, biz kepçe
Paloi Limanı’na yanaştığımızda ada, bizi ağırbaşlı bir sessizlik ve huzur veren atmosferiyle karşıladı. Görmeye alışık olduğumuz birkaç küçük restoran, hemen yanıbaşında bir çamaşırhane ve araç kiralayabileceğiniz iki tane küçük dükkan da bu mütevazi kasabada yerini almış. Teknemiz güvende ise ne duruyoruz, hadi hemen giyinip adanın bize sunacağı güzellikleri birde kendi kadrajımızdan keşfedelim.

Çekim ekipmanlarımızı hazırladık, yanımıza atıştırmalık bir şeyler ve suyumuzu aldıktan sonra hemen araç kiralamak için yolun karşısına geçtik.

‘’Pedestra Rent A Car’’ dükkanında araç için sözleşmeyi yaparken gözümüze duvara asılı olan ADYK (Açık Deniz Yat Kulübü) bayrağını görünce şaşkınlığımızı gizleyemedik. Daha önce buraya kulüpten gelen denizci dostlarımız hediye etmiş ve dükkanın sahibi de nezaket göstererek duvarına iliştirmiş.

İlk durağımız elbette ki Stefanos Krateri’ydi. Volkana yaklaştıkça yol önce yemyeşil ormanın arasında kıvrılmaya başladı, sonra toprak kurudu ve daha önce hissetmediğimiz sıcak hava yüzümüze vurdu. Öyle sıcaktı ki daha kratere gelmeden gözlerimiz yanmaya arkasından da birkaç damla gözyaşı dökmemize neden oldu.

Kalbim o kadar hızlı çarpıyor o kadar heyecan doluydum ki yolu sanki bir damla su içip bitirmişiz gibi hissettim. Kraterin girişinde gişe ve küçük bir kafeterya bizi karşıladı. Cihad, sıcak havaya ve sülfür kokusuna yenilerek kraterde yürümek yerine drone ile çekim yapmayı tercih etti. Peki ben durur muyum, asla! Her adımım bir sonraki adımımı hızlıca takip ediyor, kalbim küt küt atıyordu. Ne muazzam bir görsel, ne muazzam bir deneyim. O kadar şanslıydım ki kraterde benden başka hiç kimse yoktu. Sanki ilk kez ben keşfetmişim hissine kapıldım. Sıcaklığın etkisiyle hem kameram hem de telefonum uyarı verdi ve kapandı. Bu yüzden yakından fotoğraf çekimi yapıp sizlerle paylaşamadım, yine de drone ile çektiklerimizi hemen sizinle paylaşıyorum.

Bir sonraki durağımız ise bembeyaz evleriyle tepeye inşa edilmiş Nikia Köyü. Yunan adaları denilince akla gelen beyaz evleri ilk kez burada gördük.

Dar sokaklarını arşınlarken yolda gördüğümüz kedilere de selam verip başını okşamadan geçmedik. Nikia’dan baktığımızda kraterin devasa çukuru bizi bir kez daha kendine hayran bıraktı. İnsan bu manzaraya bakarken doğaya saygı duymayı öğreniyor ve onun da nefes aldığını bir kez daha fark ediyor. Bu manzarayı hafızamıza iyice kazıdıktan sonra köy meydanında buz gibi bir kahve içmeyi hak ettiğimize karar verdik. Sanki oralıymışız gibi bir köşeye oturduk ve gelip geçen turistleri izledik. Sanki daha önce burada yaşamışız hemen arkamızda ki ev aslında bizimmiş gibi hissettirdi.
Biraz soluklandığımıza göre gün batımını izlemek için yola koyulabilirdik. Gün batımını izlemek için tepelerde seyir terasları olsa da tercihimizi Mandraki’de lokal bir mekandan yana kullandık.

Birçok gün batımı izledik ama burada günü batırmak gerçekten bambaşkaydı. Güneş, Kos Adası’nın ardından yavaş yavaş inerken gökyüzü sarı ve turuncunun en canlı renklerine boyandı. Bulutlar gökyüzünde süzülen küçük pamuk topları gibiydi. Kos’un hemen arkasında bulunan güzel ülkemize de selam yollayıp günümüzü burada noktaladık.
Gezmek güzel gelse de teknemizin en küçük miçosu bizi bekliyordu. Akşam Rom’la birlikte Paloi’de uzun bir yürüyüş yaptık. Gördüğü herkese kuyruk sallayıp kendini sevdirdi, yolda gördüğü kedilere havlamayı ve denize girip yüzmeyi de ihmal etmedi.
Geçen dört koca günün ardından Nisyros’a veda vaktimiz gelmişti. Her gün bir önceki günü aratmayan güzellikteydi. Adanın hem bilindik yerlerini hem de patika yollarını dip bucak gezdikten sonra Nisyros’un Ege Denizi’nin insanlara bir armağanı olduğuna karar verdik. Kasabalarda ki daracık sokaklar, içten içe kaynayan bir yanardağ, kalabalıktan uzak ve sessiz, sizi içine alan atmosferiyle buraya hayran kalmamak elde değil.

Ve tabi ki yemekleri atlamamak gerek. Damak zevkimize ve kültürümüze yakın hatta isimlerinin bile neredeyse aynı olduğu yemekler. Dolmades, kalamari, sardelya, moussakka ve daha niceleri…
Limandan avara olurken adanın bize yaşattığı anlar için şükran doluyduk. Her anını hem hafızalarımıza hem de kadrajımıza kaydetmeden olmazdı. Yazıda bahsettiğim anları ve daha nicelerini bizim gözümüzden görmek isterseniz Youtube’da ‘’Sailing Rom’’ kanalına bakmanız bizi mutlu eder. Görülecek listemize de bir tik daha atmanın haklı gururu ile dümenimizi Astypalaia Adası’na kırdık.
Hoşçakal canımın Nisyros köşesi…
Konuk Yazar: Dilan-Cihad Yarkın / Sailing Rom
Fotoğraflar: Dilan-Cihad Yarkın Arşivi
Yayına Hazırlayan: Doruk Ajnas / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.