

İlk kez 1984 senesinde TCG ZAFER muhribi ile katıldığımız NATO tatbikatında Marmara Denizi, Ege Denizi, İyon Denizi ve Adriyatik Denizi’ni geçtikten sonra Venedik açıklarında alargada mavi ufka baktığımda, içimde tarif edemediğim bir huzur doğmuştu.


Ve ‘’Bir gün bu denizlere kendi teknemle gelebilir miyim?’’ diye düşünmüş ve o an için imkansız gelen hayaller kurmuştum. O gün içimde bir şey uyandı. Belki özgürlük, belki sonsuzluk, belki sadece mavinin çağrısıydı. Ama o tutku hep içimde kaldı. Ta ki emekli olana kadar. Daha sonra anladım ki deniz; benim için sadece suyun üzerinde süzülmek değil, hayatla başka bir bağ kurmaktı.


Deniz Kurdu Tatbikatı dahil birçok tatbikat ve Ege Denizi nöbetlerinde komodor askeri olarak görev aldıktan sonra askerlik bitti. Yıllar geçtikçe bu tutku içimde bir kök gibi büyüdü. Her sabah işe giderken kalbimin bir yanı dalgaların sesini arar, gözüm ufukta bir yelken hayal ederdi.

Emeklilik geldiğinde çoğu insan daha sessiz, durağan bir hayat ister. Ama ben hayalimi gerçekleştirmek için harekete geçtim. Yıllardır kurduğum bu düş için, eşimle birlikte birikimlerimizi kullanmaya karar verdik. Ve hayatımıza kızımız MENAD girdi. İlk gün yelkeni açtığımızda rüzgâr sadece yelkenimizi değil, içimizdeki özgürlük duygusunu da doldurdu.


Başlangıçta her şey kolay değildi. Yelken bilgimizi geliştirmek, amatör denizci belgesi almak, denizin dilini öğrenmek zaman aldı. Ama birbirimize olan inancımızla ve doğaya duyduğumuz saygıyla bu yolculuk bir yaşam biçimine dönüştü. Her sabah yeni bir limanda uyanmak, her akşam yıldızların altında rüzgârı dinlemek bizim için tarifsiz bir huzur oldu.


Denizde geçen 8 yıl boyunca sayısız yer gördük. Ege’nin ıssız koylarından Adriyatik’in sakin limanlarına; kimi zaman tek başımıza, kimi zaman denizci dostlarımızla yan yana… Her liman yeni bir dostluk, her dalga yeni bir hikâye getirdi. En güzeli ise bu hayali birlikte yaşamak oldu. Yıllardır evlilik dediğimiz şey, şimdi yelkenli teknemizde bambaşka bir anlam kazandı. İyi havada birlikte keyif yapmak kolaydı ama fırtınaları da birlikte göğüsledik.


Bu hayat tarzı bize şunu öğretti; hayaller yaşın değil, yüreğin meselesi. Geç kaldım sanırken aslında tam zamanında çıktık yola. Şimdi geriye dönüp baktığımda, o 20 yaşındaki genç askerin gözünde parlayan ışıltının 52 yaşında bir adamın gerçekliğine nasıl dönüştüğünü görüyorum.


Bugün hâlâ denize açıldığımızda içimizde bir heyecan kıpırdanır. Çünkü biz yalnızca rüzgârla değil, bir hayalle de yelken açıyoruz.
Konuk Yazar: Hakan Kaptan
Fotoğraflar: Hakan Kaptan Arşivi
Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.