AKPA Kimya ana sponsorluğunda, Türkiye Açıkdeniz Yarış Kulübü tarafından düzenlenen ülkemizin en uzun soluklu yat yarışı İstanbul Boğaz’ından start alarak, Bodrum Turgutreis sularında kurulan finish hattı ile tamamlandı.
35 teknenin katılımıyla verilen start, ilerleyen süreçte yarışı terk eden 3 teknenin ardından 32 tekne ile gerçekleştirilmiş oldu.
Filoyu Fourni kanalında bu yıl farklı bir hava bekliyordu. Birçok tekne hiç alışık olmadığımız şekilde kanalda rüzgarsız kaldı. Bu rüzgarsızlık Marmara ve Turgutreis açıklarında da yaşandı. Yarış filosu genel anlamda 20 knot civarı esen rüzgarlar, zaman zaman da 30-40 knotlara ulaşan sağanaklar ile belirlelenen yarış zamanı içerisinde finish aldı.
Güney yarışının müdavimi Bülent Atabay’ın Orient Express’i, first finish ile düzeltilmiş zamanda hem IRC 0 sınıfının, hem de overall sıralamasının kazananı oldu.
IRC1 grubunda ilk finişe Levent Peynirci liderliğinde ki Akpa Chemicals 2, IRC2’de ise Igor Rytov liderliğinde ki Bogatyr girdi, düzeltilmiş zamanda da birinci oldular.
IRC 3’de Kia Alize, IRC’4 de Deniz Harp Okulu Zıpkın ile sınıflarında katılan tek tekne oldular.
Overall sıralamasına göz atarsak ilk üç kupayı alan ekipler;
1. Orient Express VI
2. Bogatyr
3. Akpa Chemicals 2
Deniz Harp Okulu bu yarışa 5 tekne ile iştirak etti. Rus katılımcılar ise 5 tekne ile filoda yerini aldı.
Ülkemizde üretilen Mat teknelerinin filoda ki yoğunluğu 11 tekne ile dikkat çekiciydi.
Sizler için bu yarışın havasını koklayıp daha fazla bilgi aktarabilmek için bazı röportajlar yaptık,
öncelikle yarışın organizatörü Türkiye Açıkdeniz Yarış Kulübü’nün Genel Müdürü Can GİRAY ile başlayalım;
Yelkencinin Gazetesi- Planladığınız gibi bir yarış gerçekleşti mi? 3 tekne yarışı terk etmek durumunda kaldı teknik problem mi yaşadılar?
Can Giray- Tam olarak planladığımız gibi geçti, hatta planladığımızın bir parça üstüne geçti, yarışçılar rüzgar tahminlerin üzerinde estiği için yarım gün daha erken finish aldılar. 3 tekne yarışı terk etmek zorunda kaldı, bir tanesi start sonrası dümen arızası sebebiyle Kalamış Marina’ya döndü, diğeri ana yelken yırtıldığı için devam edemedi, üçüncü tekne ise bir ekip üyesinin ayağına yelken ıskotasının çarpmasıyla olan yaralanma nedeniyle yarışı bıraktı.
YG- Irc 3 ve Irc 4 sınıflarında katılımın düşük olduğunu gözlemledik, neden?
CG- Daha önce etap etap yapılan rotalarla, fun race tadında ki bu yarışı, dünyada daha ses getirmesi açısından tabiri caizse hardcore yarışa çevirdik. Non-stop İstanbul’dan Bodrum’a hazırlanan bu rotada Irc 3 ve Irc 4 sınıflarında yarışan küçük tekneleri rüzgar ve deniz şartlarında barındırmak zor oluyor.
YG- Bu değişiklik sebebiyle ileriye dönük katılımcı profili ve ülkeler konusunda beklentiniz nedir?
CG- İleriye dönük Malta, Yunanistan, İtalya, Fransa gibi ülkelerde düzenlenen 500-600 millik yarışlar gibi offshore yarışları düzenleyerek dünya çapında katılımı sağlamak istiyoruz, coğrafyamız uzun soluklu yarışlar için çok avantajlı. Türkiye Açıkdeniz Yarış Kulübü olarak bu anlamda Marmaris, Göcek kulüplerini destekleyerek yaptığımız yarışlarımız oluyor, geçmişte de oldu. Geçen yıl rotamız Bodrum’du, Bayk ile işbirliği içinde sezon şartlarının zorluğunu bilerek tamamladık, daha önceki yıllarda Eayk ile işbirliği ile Çeşme etaplarımızı yapmıştık. Gelecekte Marmaris ve Göcek kulüpleri isterse onlarla da işbirliği içerisinde rotalarımızı belirleyebiliriz.
YG- Çengelköy verilen start sonrası Heybeliada şamandıra dönüşü bu yıl rotaya hangi amaçla eklendi?
CG- Bu yıl Deniz Harp Okulu’nun kuruluşunun 250. yılı sebebi ile Çengelköy startının ardından Heybeliada önüne selamlama amaçlı ve farklılık yaratmak için şamandırası dönüşü ilave edildi.
YG 5- ileriye dönük planladığınız veya eklemek istedikleriniz?
CG- Denizcilik ve yat sınıfları adına offshore yarışlarına her an hazır olmalıyız, yabancı yarışçılardan ve organizasyonlardan hiçbir eksiğimiz yok, coğrafyamız çok uygun, bu şartları değerlendirmemiz için biraz daha fazla çalışmamız gerekiyor.
Can Giray’a teşekkür edip, röportajımızı yarışan teknelere çevirerek, görüşlerini almak için
yılların deneyimli yarışçısı Orhan TÜKER ağabeyimiz ile görüştük;
Yelkencinin Gazetesi- Borusan Racing Çılgın Sigma 2 ekibi olarak yarışı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Orhan Tüker- Yarışın başında uzun rotanın ne kadar süreceği konusunda tereddütlerimiz vardı, aldığımız rüzgar tahminleri ile Pazartesi akşam bitirebileceğimizi öngördük, ancak tahminlerden daha yüksek knot esen rüzgarlarla Pazartesi sabah 05:00’de bitirdik, bu bakımdan şanslıyız. Rota zevkli bir offshore rotaydı. Bizim için en keyifli yanı, Arkas’ın teknesiyle yarışın başından sonuna kadar iki tekne yakın seyirler yapmamız heyecanlı ve çekişmeli oldu, dakika farkı ile finish verdik. Marmara’da sert rüzgarlara maruz kaldık, bazen havanın bıraktığı yerlerde oldu. Muammalı Fourni kanalı her zaman olduğu gibi filoya sürprizler yaşattı.Turgutreis’e yaklaştığımızda adalar mevkinde sabaha karşı hava iyice kaldı, normalde 20 dakika sürecek olan finish hattına rüzgarsızlık sebebiyle 2.5 saatte ulaşabildik. Sonuçta offshore yarışın tüm cilveleriyle mücadele ettik, ekip olarak memnunuz.
Orhan Tüker ve Borusan Racing ekibini başarılarından dolayı tebrik ettikten sonra Lazer Avrupa Şampiyonu madalyasına sahip milli sporcumuz Selim KAKIŞ ile görüştük. İlk kez bu yarış için bir araya gelen Adverport Team’e liderlik etti.
Yelkencinin Gazetesi- Adverport Team yeni bir isim, biraz bilgi alabilir miyiz?
Selim Kakış- Advertport ekibi bu yarış ve bu tekne üzerinde ilk kez bir araya gelmiş kişilerden oluştu. Bu ekiple hiçbir antrenman günümüz olamadı zira zaman yetmedi. Ekibi, tekneyi en iyi bilen tekne sahibi Nejat MEŞE, geriye kalan kısmını ben ve 2 yabancı arkadaşımız oluşturdu. Hemen hemen herkes amatör ruh ile mücadele etti. Ekipten 2 kişi bu yarışa birçok kez katılmıştı, diğer ikisi ise ilk defa uzun soluklu yarış deneyimi yaşayacaktı. Ben ve iki yabancı arkadaşımız birlikte çok kez yarışmamıza rağmen, tekne sahibimiz Nejat Meşe ile ilk yarışımız oldu.
YG- Sonuçta yeni bir ekip ile deneyimlenen bu yarışı nasıl değerlendiriyorsun? Sınıfınızda ki diğer teknelere göre performans açısından oldukça başarılı bir yarış çıkardığınız görülüyor.
SK- Açıkçası başta endişeliydim biraz, çünkü genelde uzun soluklu bir yarışa tanımadığınız ekip üyeleri ile girmeyi tercih etmek bazen sorunlar çıkartabiliyor. Fakat Nejat Bey’in olumlu, ılımlı ve sempatik yaklaşımları sayesinde çabuk kaynaştık desek yerinde olur.
Nejat Bey başta Deniz Kuvvetleri Kupası yani namı diğer “Güney yarışı”na ilk kez katılacağı için biraz endişeli idi fakat zaman içinde karşılıklı güven ve tekneye kolay hakim olmamız sayesinde bu endişesi kısa sürede kendi ifadesiyle; “Çok güzel bir anı ve tecrübe oldu, müthiş keyif aldım, her şey için çok teşekkür ederim, iyi ki bu yarışa birlikte katılmak nasip olmuş” şeklinde yansıdı.
Diğer yabancı arkadaşımız da daha önce böyle uzun bir yarışa katılmamıştı, birkaç senedir ikna etmeye çalışıyorduk, sağ olsun sonunda o da katılma kararı verdi ve o da yarış sonrası müthiş bir keyifle indi tekneden. Ben dinlenirken dümen vardiyasını Nejat Bey devralmıştı, bir süre sonunda o da yorulunca bizim yabancı arkadaşımıza dümeni teslim etmiş, yabancı arkadaşımız da o an kullandığı tekneyi apaz seyrinde 15 küsur knot süratlere çıkarınca ağzı kulaklarına varmıştı.
Ekip olarak ilk defa bu teknede bir araya gelmiş üyeler olarak bence mükemmel bir ekip çalışması ve uyum yakaladık, bu durum bir hayli işimize yaradı. Yarış sonunda kendi gurubumuzda 2’nci olabildik zira birinci olan ekip full profesyonellerden oluşmaktaydı, kimi Melges 32, diğerleri TP 52 takımlarında yarışanlardı. Aynı zamanda performanslı tekneleri ve tecrübeleri bizden üstündü. Onlara karşı amatör ekibimizle yapabileceğimizin en iyisini yaptığımıza inanıyorum.
Yarıştığımız tekne Sun Fast 3300 bir ya da iki kişiyle yarışmak üzere dizayn edildiğinden ekip sayımız aslında fazlaydı. Boyuna göre oldukça geniş ve asimetrik balon düzeneği olan, çift dümen palasına sahip olan teknemiz ile hava şartları çoğu ekip için zorlayıcı olsada, hiç broaching (yani teknenin yana yatarak kontrol dışına çıkması) yaşamadan sağanaklarda zaman zaman 40 knot’u gördüğümüz parkurda düz sularda 19.5 knot süratlerle saatlerce yol aldık. Bu boydaki bir tekne için bahsettiğim süratler tekne üzerindeki birçok kişiyi ürkütebilir, çünkü büyük teknelere göre bu hız daha fazla hissedilir.
Genel olarak hepimiz, hem kendi performansımızdan, hemde teknemizin performansından memnun vaziyette ve ileride başka organizasyonlarda buluşmak üzere ayrıldık tekneden.
Ve sıra bu yılın şampiyonunda…
Yıllar önce Sayın Bülent ATABAY ile görüşüp önce üretip, sonrasında yarıştığı teknelerini tanımak, yat yarışçılığı hakkında fikirlerini öğrenebilmek için uzun soluklu bir röportaj yapabilmeyi çok istemiştim, hatta talebimi ilettiğim hoş bir telefon görüşmesi de gerçekleştirmiştik. Ancak o sıralar başka sorumluluklarım, fazlaca da ihmalim nedeniyle başaramamış olmama üzülüyor, kendime çok kızıyordum.
Gazetemizin vasıtasıyla yıllar sonra yakaladığım bu fırsatı son iki yıldır bayrağı devir alan Zeynep ATABAY ile gerçekleştirmekten son derece mutluyum. 16 yıllık yarış serüvenim de ekip oluştururken kriterlerimin olmazsa olmazları kadınlardı. Meşhur yarış teknesi Orient Express’in Türk Yat Yarışçılığında ki yüksek değerinin kadın eliyle devam ettirilmesi, yinelenen başarılar, son derece kıymetli.
Son 4 yılda 3 kez bu yarışın birincilik kupasına sahip olan Orient Express VI’nın podyum şıklığının çok seneler devam edeceğini Zeynep ATABAY ile gerçekleştirdiğimiz kısa sohbetimizde anlamamak mümkün değildi.
Keyifle okumanızı dilerim.
Yelkencinin Gazetesi- Orient Express kaç yıldır yarışıyor? Orient Express 6 sanırım altıncı tekneniz, bu süreç içinde 6 tekne mi değiştirdiniz? Nasıl gelişti?
Zeynep Atabey- Bülent Atabay ilk ciddi teknesini 1975 yılında İstanbul’da inşa ettirdi. 11 metrelik ahşap olan ve Türkiye’de ilk sayılan alüminyum direkli bu yelkenli teknenin adını RAKKASE koydu. 1978’den itibaren yarışlara RAKKASE ile katıldı..
Efsane Orient Express serisi başlıyor, dünyada ki tasarım ve teknolojileri takip eden babam Bülent Atabay, Admiral’s Cup’ta ikinci olan ve IOR kurallarına uyan bir tekneyi mercek altına aldı. Bu yelkenli tekne o dönemin en gelişmiş tasarımına sahip süratli ve güven veren bir tekne idi. Ed Dubois tasarımı olan 12.5 metrelik bu tekneyi Bülent Atabay ahşaptan üretti. Bu tekne ilk efsane yelkenli Orient Express I idi. Orient Express I ile 1986’ya kadar yarışan Bülent Atabay, İngiltere’de John West adlı bir tekne üreticisiyle yine Ed Dubois imzalı yeni bir yelkenli yaptırdı. Yapımında PVC köpük ve cam elyafın kullanıldığı Orient Express II, oldukça modern ve hafif bir inşa oldu. Türkiye’de çok sayıda yarışta boy gösterdi ve birkaç yıl sonra yarış tutkunu bir İskoç’a satılana kadar ekibine bir hayli yarış kazandırdı. Atabay’ın dikkatini çeken bir başka tasarım ise 1990 yılında İngiltere takımının Admiral’s Cup’ta yarışan yelkenli oldu.
Ekip, Southampton’da üretilmiş Port Pendennis adlı bu yelkenliyle kupada üçüncülüğü elde etti. Tasarımda ilk iki tekne üretiminden sonra Atabay’la dostlukları iyice pekişen Ed Dubois’in imzası vardı yine. Port Pendennis’in öne çıkan özelliği tamamen karbondan üretilmiş olmasıydı. Bugünkü karbon teknelerin ilk örneklerinden biriydi ve üretim sayesinde son derece sağlam ve bir o kadar hafif bir tekne çıkmıştı ortaya. Yarıştan sonra Dubois yelkenliyi uygun bir fiyata Atabay’a devretti. Böylece Orient Express serisine üçüncü tekne eklenmiş oldu. 1998’e kadar Orient Express III teknesi ile yarışıldı. Bugün Goblin adıyla Oğuz Ayan kaptanlığında hala yarış kazanmaya devam ediyor.
Orient Express IV’te ise tasarım Christian Stimson’a ait. Daha büyük bir tekne kullanmak hevesiyle Bülent Atabay 14 m uzunluğunda bir tekne yaptırdı. Biraz daha gezi amaçlı üretilmiş olan bu tekne 2000’de cold-molding yöntemiyle üretilip epoksi ve cam elyafla kaplandı. Atabay Eskihisar’da çekek yerinde üretilen Orient Express IV 2008’de Fenerbahçe Kulübü’ne satıldı.
Yarışma arzusu ağır basan babam Bülent Atabay başka bir tekne daha yapmaya karar verince, Orient Express V’in çalışmalarına başladı. Sürat ve dayanıklılık konusunda araştırmalar yapıp, tasarım konusunda yenilikleri takip ediyordu. O zamanlar IOR sisteminin yerine IRC (International Rating Certificate) standartlarının da benimsenmesiyle daha hızlı ve stabil yarış teknelerinin üretilmesi teşvik edilmişti. Böylece yeni teknelerde yeni öncelikler gözetilmeye başlandı. Öncelikle tekne hafif olmalıydı. Gövdenin hafifliğinden kazanılan ağırlık farkı salmaya yönlendirilebiliyordu. Salmanın altına başka torpil konularak ağırlık merkezi iyice aşağı çekilebiliyordu. Bu değişikler doğrultusunda üretilen Orient Express V, 11.50 m uzunluğundaki yine Ed Dubois’in elinden çıkan bir tasarım oldu. Teknenin yenilikçi özellikleri; gövde şekli ve salmasıydı. Özel epoksi tutkallar, karbon kumaşlar, karbon direkler gibi oldukça iyi malzemelerin kullanımı da sürat hanesine artı değer olarak yansıyordu. Çok sağlam ve hızlı bir tekne olmasına rağmen Orient Express V, yine de Orient Express VI kalibresinde değildi.
Çalışmalarına 2008’de başlanan Orient Express VI ise teknolojisi ve performansıyla başka bir tasarım olmuştu. Bu tekneye farklı özelliklerinden bakalım. Orient Express VI’nın tasarımı Farr Yacht Design’a ait. Türkiye’de Bülent Atabay’ın sahibi olduğu Club Atabay içerisine kurulan tesiste, 1.5 yıllık bir süreçte Farr Yacht Design talimatları ile tamamen karbondan inşa edildi. Rahat kullanıma sahip teknede kuvvet gerektiren her şey hidrolik. Kıç tarafa konulmuş çift dümen kontrolü daha kolay hale getirmiş. Orient Express VI’nın en büyük artısı yarışma koşullarına uygun her çeşit hava şartlarında performans göstermesi ve 18kn rüzgarın üzerindeki şartlarda ise yüksek ortalama hızları yakalayıp, 18 mil üstünde süreklilikle seyrediyor olması. Bu sürat teknede bulunanları rahatsız etmiyor. Tekne iç donanım bakımından lüks tutulmamış. Yarış için hazırlanmış, içi oldukça sade ve kullanışlı.
YG- Ekip üyeleriniz içerisinde uzun yıllardır birlikte olduğunuz isimler var, kimler?
ZA- Teknede ekiple birlikte koordine olunması gerektiğinden, ekip arkadaşlarımızla uzun zamandır birlikte yarışıyoruz. Filonun en büyük teknesi olarak kalabalık bir ekibimiz var. Herkes amatör olduğu için yarışa gelememe durumunu gözeterek 20 kişilik bir kadroyu aktif tutuyoruz. Özellikle Yıldırım Kaymaz, Bülent Bey ile birlikte onlarca yıldır yarışlara katılması ve tekne kaptanımız olması sebebiyle bizim için çok önemlidir. Şükrü Sanus ve Arif Gürdenli öncülüğünde tüm ekip arkadaşlarımız koordineli ve keyifli bir şekilde bu süreci yönetiyoruz.
Yine uzun yıllardır yarıştığımız Semih Ergun’un oğlu Ömer başüstümüz Ahmet Baras’la birlikte ön sahayı yönetiyorlar. Semih de bizimle yarışmaya devam ediyor. Ali Akçura, Ayhan ve İlhan Akgül kardeşler, Hakan ve Kaan ikizler, Derya Kınık ve İsmail Ömür ile 8 yıldır yarışıyoruz. Ekibimizin 4 üyesi ise kadın: Zeynep, Sinem, Suna, Merve.
YG- İş ve yelken hayatınızda babanız Bülent Atabay’dan devraldığınız bayrağın sorumluluğunu taşıyor olmanızdan çok mutlu olduğunuz görünüyor, yelken ve yarışla sanırım küçük yaşlarda tanıştınız, nasıl gelişti? Sportif bir kişiliğiniz var, bu anlamda yelken sporunun yaşamınıza kattığı kazanımlardan bahseder misiniz?
ZA- Babam Bülent Atabay, çocukluğunu ve gençliğini geçirdiği Erenköy’de daha küçük yaşlarda deniz ile tanıştı. Denizi öylesine sevdi ki bir daha ayrılamadı. 17 yaşındayken yani 1955 yılında arkadaşlarıyla ilk tek direkli yelkenli teknelerini edindiler. Babamın bu deniz tutkusuna biz de ortak olduk ve küçük yaşlarda bu ortamda olmamız sebebiyle gerekli eğitim ve deneyimle deniz hakkında birçok bilgi ve tecrübeye sahip olduk.
12 yaşından beri 40 yıldır babamla yat yarışlarına katıldığım için yarışmayı seviyorum. 2 yıl önce de Orient Express VI’yı devraldım, yarışmaya devam ediyoruz.
İş hayatında sporcu olmanın daha aktif, pozitif, analitik, riskleri yönetme, adaptasyon ve sonuç odaklı kazanımlarının hayatıma etkileri çok büyüktür.
YG- 52. Deniz Kuvvetleri kupası yat yarışında first finish yaptınız, düzeltilmiş zamanda sınıfınızda ve overall derecelendirilmesinde 1.lik kupasını kazandınız. Son yarışla ilgili düşüncelerinizi paylaşır mısınız, nasıl geçti? Daha önceki yıllarda da bu kupayı kazandığınızı biliyoruz, neler hissediyorsunuz?
ZA- Orient Express ve Güney Yarışları (Deniz Kuvvetleri Kupası)
Orient Express III ile 1992, 1996 ve 1997’de DKK genel trofeyi almışız.
Orient Express VI ile de 2010, 2016, 2020, 2021 ve bu yıl 2023 trofeyi aldık.
1988-2023 arasında 35 yılda 8 kez DKK trofesini almışız.
Yıllardan beri birçok kupayı müzemize koyduk. Ödüllerimizi ‘’Atabay İlaç ve Kimya’’ fabrikasında özel alanlarda sergiliyoruz.
Bu seneki yarışın ayrı bir değeri de var, Deniz Harp Okulunun 250.kuruluş yıl dönümü.
Yarış hazırlıklarımızı 3 farklı koldan ilerlettik: strateji (hava raporları, rota seçenekleri vb), teknenin hazırlıkları (donanımlar, yelkenler, kumanya vb), ve ekip (rol dağılımları, vardiyalar vb). Start hattından iyi bir çıkışla hemen öne geçtik, bir ara Heybeliada arkasında azalan ve arkadan tazeleyen rüzgarın etkisiyle rakipler arayı kapasa da tüm yarış boyunca yakaladığımız istikrarlı performans, doğru rota seçimleri ve özellikle gece seyrinde zinde kalmamız sayesinde arayı sürekli açabildik. 31.5 saatin sonunda herhangi bir sorun yaşamadan, yelken yırtmadan, ekibe bir zarar gelmeden salimen finişe gelmek de ayrı bir huzur.
Bu yıl ki açıkdeniz rotası bize çok keyif verdi, ilk kez ana karadan bu kadar uzak gerçek bir offshore yarış oldu.
Yaptığımız tüm işlerde istikrar bizim için önemli bir değer. Bazen bizi anlamayan kişiler şunu soruyor: “Hep en önde birinci girmekten sıkılmıyor musunuz?” Sanıyorlar ki biz derece ile motive oluyoruz. Oysa bizim için önemli olan elimizden gelenin en iyisini o günkü koşullar altında yerine getirmek. Biz yarışmayı seviyoruz ve saygı duyduğumuz rakiplerimizle bu yarış ortamında bir arada olmanın keyfini çıkartıyoruz.
Bazen kazanıyoruz, bazen onlar kazanıyor ama oyun devam ediyor. Biz de sürekli yeni bir şeyler öğrenerek kendimizi geliştiriyor ve öğrenimlerimizi paylaşarak yatçılığın Türkiye’de gelişmesine katkı veriyoruz.
Yeni heyecanları paylaşmak üzere sevgiyle kalın.
Yazı ve Fotoğraflar: Eser İNCE
Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.