‘’Bodrum Su Altı Ve Arkeoloji Müzesi'' yazı serimizin ilk iki bölümünü aşağıdaki bağlantılardan okuyabilirsiniz.
Bodrum Su Altı ve Arkeloji Müzesi - 1. Bölüm
Bodrum Su Altı ve Arkeoloji Müzesi - 2. Bölüm
Bodrum Kalesi, antik çağ batıklarına ev sahipliği yaptığı kadar, o dönemlere ait buluntu nekropol alanlarından çıkarılan eserleri de ziyaretçilerine sunuyor. Antik çağlardaki mezar ve toplu mezarlara “Nekropol” deniyor. Bu alanlara defnedilen kişilerin yanısıra “sunu” olarak ya da dönemin inançları gereği bazı eşyalar da ölünün yanına bırakılıyor. Bu buluntuların Erken Tunç Çağı’na ait olduğunu ve en erken M.Ö 2000 yıllarına tarihlendiğini de ekleyelim.
Gümüşlük-Turgutreis arasındaki “Çingenealtı Nekropolü”, “Gümüşlük Nekropolü”, “Halikarnassos Doğu Nekropolü (Bugünkü Yokuşbaşı Mahallesi), “Kesikservi Nekropolü”, “Müsgebi Nekropolü” sayılabilecek örneklerden.
Çingenealtı Nekropolü Buluntuları
Gümüşlük Nekropolü Buluntuları
Halikarnassos Doğu Nekropolü Buluntuları
Kesikservi Nekropolü Buluntuları
Müsgebi Nekropolü Buluntuları
Halikarnassos, 6 Dor kentinden oluşan dini bir birliğin üyesiydi. Diğer üyeler Kos, Knidos, Lalysos, Lindos, Kamiros kentleriydi. Halikarnassos’un baş tanrısı Apollon idi ve birlik “Apollon Tapınağı” etrafında şekillenmişti. Tapınak bugünkü Bodrum Kalesi’nin bulunduğu yerdeydi. Ancak tapınak Orta Çağ’da kale inşası sırasında kullanıldığı için bugüne sadece birkaç mermer blok kalabilmiş. İşte bunlardan biri…
Halikarnassos’un özgün buluntularından biri de kentin kurucuları olan Dor halkının kurban törenlerinde uyacakları kuralları belirten levha idi.
Ve “Karialı Prenses”… Bana göre müzenin en can alıcı köşesi. Kalenin dar ve tarih kokan koridorlarında bir oraya bir buraya saparken birden aydınlık bir yüzle karşılaşıyoruz. Gelen konukları ayakta ve dönemine uygun giysileri içinde küçücük bir odada karşılıyor. Hikayesini özetleyerek buraya almayı düşündüm ama orijinali gibi olmayacaktı. O nedenle bu prensesin hikayesini yanına konan plaketten olduğu gibi aktarmayı daha uygun buldum.
Dik ve vakur duruşuyla adeta “Ben hala buradayım ve Halikarnassos’u ben yönetiyorum” der gibiydi Ada. Bu arada Ada’nın (Tabi antropologların kabulleri içinde kalarak) yazımızın başında sözünü ettiğimiz ve Persler döneminde Haliklarnassos’u yöneten Hekatomnos’un beş çocuğundan dördüncüsü ya da Maussolos’un üçüncü kardeşi olduğunu belirtirsek daha anlamlı kılarız diye düşünüyorum. Bölge, Büyük İskender’in hakimiyeti altına girince Halikarnassos’u bir süre ada yönetmiş. Ölünce de Hekatomnos dönemi son bulmuş.
Ağır adımlarla, içime sindire sindire saatlerce gezdiğim müzeden çıkınca bir süre kale surlarından Bodrum’a baktım. Aklıma gelen ilk cümle şu oldu: “Nasıl bakarsak öyle görüyoruz.” İlçeye tatil beldesi gözüyle bakarsak gözümüz kumdan, denizden, müzikten, eğlenceden başka bir şey göremez. Ama Ada’nın küçük odasına girip onu dinlemeye, anlamaya çalışırsak belki gözümüz yelkenlerini yoğun rüzgarla doldurmuş açıkta sessizce seyreden gemileri görebilir, yakınlardaki tepenin yamacına kurulmuş amfideki konuşmaları, şu karşı taş patikadaki ayak seslerini duyabilir, kalenin dışındaki evlerde sürdürülen yaşam kavgalarına şahit olabiliriz.
Yolunuz Bodrum’a düşer de “şöyle gönlümce sokaklarda gezeyim” diye düşünürseniz, ayak bastığınız her taşın altında binlerce yıl öncesinden bugüne seslenen bir şeylerin olduğunu unutmayın olur mu?
Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.