Gemi'de Canlıdır. Yelkenli Tekne de...

 
Fotoğraf: Selahattin Bilbey
 
 
Sayın Kaptan Oktay Sönmez, ölümsüz eseri "Anılarda Gemiler" isimli kitabında gemiden ''Yedi denizde açan çiçekti'' gemi diye bahseder. Bir gemiyi tarif etmek için bundan daha güzel, bundan daha anlamlı bir kelime duymadım, duyacağımı da sanmıyorum.

En azından şöyle bir bakalım. Güzel bir bahar sabahı Boğaziçi'nde ilerleyen bembeyaz bir Şehir Hatları gemisi, masmavi sularda yüzen beyaz bir lale değil midir? Marmara'ya doğru seyreden chemical bir tankerin pembe renkli bir sümbülden ne farkı vardır? Tüm yelkenleri açık yol alan bir yelkenlinin süzülen bir martıdan ne farkı vardır? Buna tüm deniz araçlarını dahil edebiliriz.

Ey okuyucu! Bu satırları okumak zahmetine katlanırsan sakın benim, tabir-i avami ile kafayı üşüttüğümü zannetme. Çünkü insanlar gemi denen kutsal varlığa iki türlü bakarlar. Sokaktaki insanlar onu bir eşya, bir makine ne bileyim bir taşıma aracı olarak görürler. Doğrudur. Gemilerin yapılış gayesi budur. Ancak birde bizim gibi nesli hemen hemen inkiraz bulmuş, yaşlanmış, kenara atılmış hala yıllar öncesinin altın günlerinin özlemini çeken Kaptan eskisi gözleri ile gemi aşığı gözleri ile görenler vardır. İşte o insanlardan biri olmakla övünüyor ve sizleri Kaptan gözü ile gerçek bir gemi sevdalısı gözü ile gemiye bakmaya davet ediyorum.
                                     
Sayın okuyucu, evvelemirde şunu belirteyim ki; gemi denen bu varlık canlıdır. Evet! Yanlış duymadınız. Binlerce çeşit malzemeden demir, sac, cam, tahta, plastik, zincir, macun, boya, kağıt, sarı ve bunlar gibi yüzlerce duygusuz, hissis, cansız malzemenin bir araya getirilmesi ile insan eli ile üretilen ve adına gemi denilen bu eşsiz yaratık canlıdır efendiler. Onun da hisleri, duyguları, ruhu vardır. Hisseder, sever, yaşar. Yeri gelir kin tutar, intikam alır, hastalanır, tedavi edilir, organ nakli dahi yapılır. Kimi cinsiyet ameliyatı geçirir. Pembe nüfus kağıdı maviye, mavi nüfus kağıdı ise pembeye dönüşebilir. Gün gelir hastalanır. Hastahaneye kaldırılıp tedavi edilir. İyileşmesi için ne gerekirse yapılır. Tedaviye cevap veremezse her canlının mukadder akibeti kapısını çalar. İrtihal eder. Yani ölür.

Nasıl mı? Buyrun, bakın. Okuyun, yalanım varsa vurun yüzüme. Hadi be yalancı herif deyin kabulüm. Ama önce lütfen okuyun ve rica ediyorum kaptan gözü ile bakın lütfen.

Nasıl ki insanlar çocuk sahibi olmak için planlar yapar, ilerisi için hayaller kurarlarsa gemiyi dünyaya getirmek için de bir takım eşhas ön hazırlıklara başlarlar.

Önce planları çizilir. Hesapları yapılır. Sonra inşasına başlanılacağı kızak, tezgahlar bulunur. Tersane ayarlanır. Sözleşmeler yapılır ve inşa faaliyetine başlanılır.   
          
Anne. Tersane değil mi?
Baba. Gemi sahibi veya şirket değil mi?

Çocuğun gelişmesi için ana rahmi lazım değil mi? İşte inşaat kızakları. İşte uzman doktorlar. Gemi inşa mühendisleri, uygulayıcı tıp teknisyenleri, gemi inşa ustaları, teknisyenler, usta işçiler.

Bebeğin ana rahmindeki gelişimini takip eden eden uzmanlar. Ve gemi omurgasının kızağa konuluşu. Bir dişinin hamile kalması, bir eşin hamile olduğunu eşine müjdelemesi, bir hayvanın hamile kalmasının belirtileri, insanların en katı kalplisinin bile hamile hayvanlara şefkatle yaklaşması, kızaktaki geminin kısım kısım ortaya çıkması, teknenin vucüt bulması, insanların sevgi ve şefkatle bakması inşaatçıların bakışlarındaki sevgi ve gurur kıvılcımları. Hamile eşe bakan zevcin gözlerinde ki mutluluk.

Aynı değil midir ey okur!
Bir insan yavrusu ana rahmindeki gelişmesini dokuz ay on günde tamamlayıp dünyaya merhaba der. Bir gemide hemen hemen aynı zaman diliminde dünyaya gelir. İnşa edildiği tersanenin inşa kızağından anasının şefkatli kollarına doğar. Ana denizdir. Sarar, kollar, sever, esirger, bağışlar yavrusunu.

Yeni doğan bu yavru önce yürümeyi ve konuşmayı öğrenir. Seyir  tecrübeleri, ardından muhabere cihazlarının montesi ve tecrübeleri. Tabiki daha önce yürütücü gücü ve bütün enerjiyi sağlayacak makineleri monte edilmiştir. Ayakları ufak ufak adımlar atıp yürümeye başlamıştır. Pervaneleri,
sonra gözleri açılır. Radarları, hisleri gelişir. Soner, iskandil, GPS cihazlarının monte
ve devreye alınması.

Gemiler hep dişi olarak doğarlar. Kardeşlerinden cihanşümül bir ifade ile brother olarak değil sister diye bahsedilir ve doğumu bir ebe anne tarafından pruvasında bir şişe şampanya patlatılarak tevdi edilir ana kucağı denize loğusa şerbeti niyetine. Rahmetli Halikarnas Balıkçısı'nın tanımlaması ile kaptanının gururu denizcinin yoldaşı, yunus balığının arkadaşı olan o müstesna varlık doğmuştur işte.

Bir şahsiyeti vardır. Milliyeti vardır. Onuru, gururu vardır. Ait olduğu devlete ait bandırasını kıç gönderinde zevkle dalgalandırır. Nüfus kağıdı, güvenlik belgeleri, sıhhat raporları vardır. Gittiği limanda bu evrakları ilgililere ibraz etmesi gerekir. Eğer hüviyetini ibraz edemez kimliğini ispat edemezse ona şaki muamelesi yaparlar, sıhhatli olduğunu ispatlayamazsa karantinaya alırlar, güvenli ve emin bir kişi olduğunu ispatlayamazsa onu tevkif ederler. Seferine müsaade etmezler. Ge-
rekirse hastaneye veya hapishaneye sevkederler.

İnşa amaçları çeşitlidir. Ama hisleri aynı, karakterleri değişiktir. Kimi tacirdir. Her türlü yükü taşır. Kırk ambar tipi şilepler gibi. Kimi petrolcüdür. Tankerler, kimi kimyasal yükler veya likit gaz taşırlar. Kimyasal tankerler veya gaz tankerleri gibi. Kimi mirasyedidir. Yatlar gibi kimide askerdir, askeri gemiler gibi. Kimi de ırgat veya marabadır. Tarak gemileri, algarnalar, balıkçı gemileri, fabrika gemileri, hizmet motorları gibi. Kimi sakadır. Su gemileri gibi. Kimi motorlu vasıtalar taşır. Feribotlar, ro-ro'lar, tren ferileri gibi. Kimi ise fabrikadır. Elektrik santralleri gibi. Kimisi kendini hayır işlerine adamıştır. Şiarları yardımdır. Römorkörler gibi. Kiminin ömrü hem cinslerini kazalardan, belalardan kurtarma ile geçer. Tahliye ve kurtarma amaçlı gemiler gibi. Kimileri ise doğa aşığıdırlar, yelkenli gemiler gibi. Bazıları ise yüzer otellerdir. Büyük kuruvaziyerler gibi. Birçoğu da her işi yaparım ağabeyciğim diyen aylaklar gibidir. Türlü, şekilli yapacakları işe göre inşa edilen gemiler gibi.

Gördün mü Sayın Okur! Çeşitleri nasılda çoğaltabiliriz. İnsanlardan farkları var mı?

Bazıları çok fingirdek olur. Mahallenin şen dulu gibi en ufak dalgada, denizde sallanır yalpaya düşer. Kimisi ağır abidir, denizler ne kadar çullanırsa çullansın vakarını bozmaz. Şimdi çoktan tarih olmuş o güzelim liberty'ler, victory'ler gibi.

Kimisi çok sıhhatlidir. Hiç hastalık nedir bilmez, doktor tanımaz, hastanenin yolunu unutmuştur. Ama bazıları marazlı bir ihtiyar gibidir. Hastalıktan başını kaldıramaz, doktordan, hastaneden çıkmaz.

Gemi evdir. Gemi vatandır. Gemi yardır, sevgilidir, evlattır. Sığınılacak bir ana kucağı, en hüzünlü zamanlarda sığınılacak yarin yumuşak göğsüdür gemi anlayana.

Hiçbir kaptan en kabadayısı 20 metrekareyi geçmeyen kamarasındaki rahatı evinin 50-60 metrekareliksalonunda bulamaz, küçücük yatak kamarasındaki yatağında uyuduğu uykuyu dört yıldızlı bir otelin süper lüks konforlu odasında uyuyamadığı gibi. Gemide pişen o nefis yemekleri de süper lüks restoranların hiçbirinde yiyemez.

Gidilen ülkelerin o garip limanlarında gezip dolaştıktan sonra yorgun, argın döndüğünüz eviniz, ocağınızdır gemi. Kendine has kokusu vardır ki Chanel'in yüzlerce dolarlık parfümleri halt etsin yanında.

Ömrü bize hizmet etmekle geçer. Rızkımızı, ekmeğimizi verir, bizi doyurur. Vatana millete hizmet eder, milli bütçeye katkı sağlar, ekonomiye destek olur.

Kendini seveni bilir. Kaptanını tanır. Her emrine itaat eder. Gönlünü hoş tutanı o da hoşnut eder. Makinelerini devamlı bakımlı tutan makinistlerini üzmez, baştacı eder. En azgın denizlerde en, kudurgan fırtınaların ortasında terbiyesizlik yapmaz.

Personelini korkutmaz. Bazıları çok kanaatkardır. Çok çabuk doyarlar. Oburcasına tüketmezler yakıtlarını. Bu yavrular sadece sevgi isterler. Bir de bakım. Severseniz sevilirsiniz. Hemde çoşkuyla.
Eli ayağı vardır. Gözü kulağı vardır. Hissiyatı kuvvetlidir. ''At binicisine göre kişner'' diye bir atasözü vardır ya. Evet, gemiler böyledir işte. Gemi kaptanına göre hizmet verir. Armatöre yağcılık, yalakalık yapmak için gerekmedikçe azgın denizlere kudurgan fırtınalara girmek gemiyi strese sokar. Erken yaşta hastalanmasına sebep olur. Bırakın. İmkân varsa sığının bir koya, limana veya korunaklı bir yere. Rüzgar altı bir mahalle bekleyin. Poseidon'un hiddeti geçsin. Fırtına mayna etsin, rüzgar hızını alsın, denizler düşsün sonra seyre devam edin. Boş yere yavrucağın kolunu, bacağını kırmayın omurgasını zedelemeyin. Unutmayın ki ''Erken geldin Efendi Kaptan demezler, hoş geldin Efendi Kaptan'' derler.

Gemiler süsü, şatafatı severler. Makyaja bayılırlar. Hemcislerinin arasında hava atmak en büyük zevklerinden biridir. Bu da onların dişi olduklarını kanıtlayan en büyük faktördür. Onun için geminizin boyasını eksik etmeyin. Makyajını tam yapın. Süsünü aksatmayın. Donanımları daima bakımlı ve temiz olsun. Çocuklarının (filikaları) bakımını ihmal etmeyin. Onlar aynı bebekler gibi özel ilgi ve alaka isterler. Sakın ihmal etmeyin. Küstürmeyin kendinize.

Gemilerin ömrü vasati bir insan ömründen kısadır. İstisnai olarak ortalama bir insan ömründen daha fazla hayatta kalıp hizmet gören gemiler varsa da bunlar genel klasmanda kale alınmaz. Çünkü sayıları o kadar azdır ki hesaplamada yüzdeye bile giremezler.

Ana rahmi olan inşa kızaklarından anası olan denizin kollarına kavuşan bu bebek o kadar çabuk büyür ki! Yıllarca bir limandan diğer limana gidip gelir ve öngörülen görevini yapar. Ama yıllar acımasızdır. Ağır ağır hastalıklar baş gösterir.

Hastahaneye gitmek iktiza eder. Bazı ahvalde doktorlar gelip derya üzre teşhis koyup tedavi cihetine giderler. Hastalığın mahiyetine göre tedavi başarılı olur veya olmaz. Doktorlar zemin ve zamana göre tedavi için karar verirler. Bazı ahvalde organ nakli gerekebilir. Nakledilen organların kimi tutar, kimi tutmaz. Bazı zamanlarda ağır ameliyatlar gerekebilir. Organlardan bazıları alınır ve dahi gerekirse kurul kararı ile cinsiyet değiştirme ameliyatı bile yapılır. Örneğin gemi tankerdir. Kuru yük gemisine çevrilir. Yine de şikayetçi olmaz halinden. Yeni kimliği altında hizmetine devam eder.

Müddet-i ömründe defaten sahip değiştirir. Bayrak değiştirir. Ama asaletinden ödün vermez. O gemidir. Gemi olarak doğmuştur ve yine gemi olarak ölecektir.

Her ne şartlar altında geçerse geçsin ömürleri bir türlü geçip gider. Tacirlikte, askerlikte, hovardalıkta, marabalıkta ömür geçiren gemi gün gelir takatten kesilir. Kalbi, ciğerleri yorulmuştur. Sık sık hastalanmaya başlar. Hastahaneye kaldırırlar. Kızağa çıkarıldığı veya havuza alındığı zaman üzerine bir mahzunluk, hüzün çöker. Emniyettedir. Doktor kontrolündedir ama doklardaki gemiler denizi özlerler.
                                                              
Gün gelip tedaviye cevap veremeyecek, hastalıkları tedavi edilemeyecek dereceye geldiğinde her canlıyı bekleyen mukadder akibet gemiyide bulur. Ne yazar kabristanların nizamiyesinde ? ''Her canlı ölümü tadacaktır.'' Gemide canlıdır. O da mukadder akibet ölümü tadacaktır.

Tıpkı insanlar gibi doğarlar, yaşarlar ama ölümleri biraz farklıdır. Şanslı olanlar elleri ayakları tutup, gözleri görürken herhangi bir sebebe mebni batarak karışıp giderler köpüklü sular altındaki dipsiz mezarlarında son uykularını uyumak üzere. Ancak çoğu, çoğu demeyelimde istisnasız birkaç tanesi haricinde hemen hepsi ülkemizin yegâne gemi kabristanı olan İzmir vilayetinin Aliağa kazasındaki gemi kabristanının yolunu tutarlar. Vakur, kendinden emin ve başları dik olarak kendi yorgun kalplerinin, tükenmiş ciğerlerinin son enerjilerini harcayarak yorgun bedenlerini titrek bacaklarının üzerinde zorlukla sürükleyerek kendi mezarlarına kendi çabaları ile giderler ve teslim olurlar o acımasız ölü soyuculara. Yerinden kalkamayacak kadar takatsiz olanları ise bir yardım gönüllüsü romörkör yedekleyerek içi kan ağlaya ağlaya sürükleyip götürür sosuzluğuna.

Ey okur! Bir düşün. Var mıdır şu kürre-i arzda böyle kendi ayağı ile kendi mezarına giden bir canlı?

Orada yapılan mezalim ve işkenceyi benim kalemim tariften acizdir, kifayetsizdir. O işkencehanede engizisyon hakimlerine şapka çıkartacak insanlar vardır. İşte o işkencehaneye mihman olan yedi denizlerin çiçekleri oksijen kaynaklarının şalomaları altında parçalanır. O ihtiyar ve çilekeş vücutlar acı acı çığlıklar atarak, canhıraş feryatlar altında paramparça edilir. Sizler duyamazsınız. Ama biz dinazorlar, gemi sevdalıları, bir ömür boyu onlarla hemhal olmuş olanlar duyarız. Duyarız duymasına da elimizden bir şey gelmez. Sadece gözlerimizden akan yaşlarla onların acılarına ortak olmaya çalışırız.

Onun için sevin efendim, yedi denizlerin bu emsalsiz çiçeklerini. İnanın onların sizin sevginize çok ihtiyaçları var.

 

Sefine-i Kaptan
Halit Tuncay Alpman

Yorum Yap