Cuma sabahı Kuşadası’ndan Ahmetbeyli, Özdere yönüne doğru koyları ziyaret etmek için plan yaptım. Ancak 36 saatlik Bodrum seyrinden sonra motor sürekli su eksiltmeye başlamıştı. Su kaçağı kontrollerini yapmak üzeri cuma sabahı ustayla randevulaştık. Kaçak, su ısıtıcısından (boiler) kaynaklanıyormuş. Bağlantıları sıkılaştırılınca su kaçağını da önlemiş olduk. Eksilen suyun yerine de antifrize ekleyip yola çıktım.
Kuşadası Setur Marina’dan ayrıldığımda deniz dümdüz, hava da rüzgârsızdı. Motoru 1800 devire ayarladığımda beş knot civarı hıza ulaştım. Düz denizde tekne, suyu yararak ilerlemeye devam etti. Ancak hiç rüzgâr olmadığından sanki tekne hiç hareket etmiyormuş gibi bir izlenime kapıldım. Olası rüzgâr ve dalga durumunda dengeyi sağlaması için sarma ana yelkenimi birinci camadan seviyesine kadar açtım. Bir buçuk saatlik sakin bir seyirden sonra Kargacık Koyu’na yanaştım. İlk defa ziyaret ettiğim bu koyu epey beğendim. Altı metreye çapa attım; tornistanda tuttuğuna emin olduktan sonra 45 metrede kaloma bıraktım.
Burada yemek için pırasalarımı, domates ve zeytinyağı ile birlikte kısık ateşte çiğden pişmeye bıraktım. Sonrasında eklemek üzere pirinçlerimi de hazırladım. Çapa alarak Çamliman’a doğru yola çıktım. Yaklaşık 45 dakikalık bir yolculuk planı yapmıştım. Özdere otelleri bölgesini sancağımda bırakarak Çamliman’a doğru ilerledim. Pişen pırasama pirinçlerimi de ekledim. Biraz su ekleyerek kısık ateşte bıraktım. Çamliman’a da ilk defa çapa atacaktım. O nedenle koya dik girebilmek için rotamı önce güneye sonra kuzeye çevirdim. Sığlık ve kayalıklara yaklaşmadan ortadan giriş yapabildim böylece.
Koyun girişinde doğu tarafında bir balıkçı teknesi kıçtan kara yapmıştı. Navionics, o bölgeyi sığ ve kayalık gösterdiği için ben de iskele tarafına doğru yaklaştım. Yine Navionics, batı tarafındaki koyun sancak kısmında kayalıklar gösterdiğinden koya çok girmek istemedim. Yedi metrelere çapa bıraktım ancak tornistanda kerterizler hareket edince çapanın tutmadığına kanaat getirdim. Hiç rüzgâr olmadığından ve akşam yemeğimi yiyip Kuşadası’na geri dönmeyi planladığımdan çapayı yeniden atmadım. Çapa alarmımı da kurup yemeğime bakmaya indim. Pirinçler maalesef biraz çok gelmiş ama yine de lezzetli bir yemek olmuş... Havuzlukta yemeğimi yedikten sonra çapa almak için hazırlanırken batı tarafından Sahil Güvenlik hızla koya girdi ve biraz genişten alarak bana doğru gelmeye başladı.
El telsizimle güverteye çıktım, anons bekledim. Ancak hiç anons etmeden genişten ve çok yavaş manevralarla iskeleme yanaştılar. Önce baştan bir halat uzattılar, onu alıp koç boynuzuna geçirdim, sonra da aynısını kıçta yaptık. İki denizci öncelikle belgelerimi görmek istediklerini söylediler. Kaptanlık belgemi ve teknenin ruhsatını ibraz ettim. O sırada kaptan olduğunu düşündüğüm bir beyefendi, güverteye çıktı. Kim olduğumu, nereden geldiğimi, akşam kalıp kalmayacağımı sordu. Kendimi tanıttım, tecrübe biriktirmek için koyları gezdiğimi, sabah Kuşadası Setur Marina’dan yola çıkarak geldiğimi ve hemen demir alıp geri döneceğimi söyledim. O sırada taramak için içeri götürdükleri belgelerimi geri getirdiler. Bu aralar çok tartışılan, seyirde 15 günde bir atık bırakma belgesiyle ilgili bir talepleri olmadı. Sanırım sabah marinadan çıktığımı belirttiğim için atık su belgesi talep etmediler. Sonrasında iyi seyirler dilekleriyle ayrıldık. Yine yanaşırken gösterdikleri özenle, sakin bir şekilde ayrılıp Sığacık tarafına doğru yol aldılar. Ben de geceye kalmamak için ivedilikle evraklarımı yerleştirip çapa aldım ve Kuşadası’na doğru yola çıktım. Sabahtan beri hiç esmeyen rüzgâr, yolda ilk önce 15 knot civarı sonra da 20 knot civarı esmeye başladı.
Sağanaklarla pek değişmeyen sabit bir lodos eşliğinde, yelken destekli motor seyriyle yoluma devam ettim. Yelken açtıktan sonra hızım yer yer 6-7 knotlara çıktı. Yaklaşık 25 mil boyunca beni takip eden sırtımın kamışı, ilk defa eğilip bükülmeye başladı. Ama makineden hiç kalama sesi gelmedi. Topladığımda maalesef takılanın bir kargı çubuğu olduğunu gördüm. Ümitle yine suya bıraktım sırtıyı.
Kuşadası’na yaklaşırken Samos semalarında güneş de battı. Marinaya yaklaştıkça rüzgâr da düşmeye başladı. Marina girişine yakın bir bölgede bir yelkenli, nedenini anlamadığım şekilde sürekli değişken bir rotada cenovasını açıp kapatıyordu. Bu beni biraz tedirgin etti. Çünkü hızı ve yönü sürekli değişiyordu. Telsizden hem 16. kanaldan hem de 73. kanaldan yelkenliye çağrı yapsam da yanıt alamadım. Çatışmaya girmeden marinaya girebilmek için kaleye yaklaşarak marinaya doğru rota tuttum. Hâlâ cenovasını açıp kapatan yelkenliyi iskelemde bırakarak marinaya giriş yaptım. Ben yanaştıktan sonra palamar arkadaşlardan yelkenlinin, eğitim veriyor olabileceğini öğrendim. Eğitimleri marina girişlerine daha uzak bir yerde vermekte yarar var.
Yazı: Öner Uslu @yelkenyolcusu
Kamera ve Fotoğraflar: Öner Uslu
Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.