O günden sonra “Devlerin yaşadığı yer” anlamına gelen Patagonya için araştırmalarım başlıyor. Masmavi buzullar, çetin dağ zirveleri ve ufukta kaybolan sonsuzluk, bin bir renge bürünen gökyüzü manzaraları ile keşfettiğim her detay, yıllar önce Amazon'da hissettiğim o soğuk rüzgârın kaynağına beni yaklaştırıyor. Patagonya, gezi listemin en başlarında yerini alıyor.

Güney Amerika’nın en uç noktalarından olan Patagonya; hem Arjantin hem de Şili topraklarına yayılan vahşi, etkileyici bir doğaya sahip. Buzullar, fiyortlar, göller, uçsuz bucaksız bozkırlar ve ormanlar ile bezenmiş milli parkları ile doğa yürüyüşleri boyunca saatlerce kimseyle karşılaşılmayan, dağ siluetleri, sisli vadileri, Güney Amerika’ya özgü hayvanların yaşadığı çarpıcı yaban hayatı ve kartpostal gibi kareleriyle Patagonya, medeniyetten uzak olan bir bölge.

Dünyanın sonuna inmişken; Patagonya ve Güney Amerika kıtasının en güneyindeki takımadalardan oluşan, eşsiz bir coğrafyası olan, Charles Darwin ve Ferdinand Magellan gibi kaşiflerin rotası, ateş toprakları adı verilen “Tierra Del Fuego”yu, Beagle Kanalı’nı ve Macellan’ın adını verdiği Boğazı, deniz aslanlarını, penguenleri, balinaları, fokları ve Dünyanın sonundaki postaneyi de görmek istiyorum. Ayrıca yıllardır ilgimi çeken, Pasifik Okyanusu’nda bulunan, Moai heykelleri ile ünlü, Şili’ye ait olan Paskalya Adası (Easter Island)’nın da gezi programında olması benim için çok önemli.
Tüm bu isteklerimi içeren, gezi programını nihayet 2024 yılı başında buluyorum. Aynı yıl Kasım ayında gerçekleşecek olan geziye hiç düşünmeden kayıt oluyorum. Kasım’a kadar olan günleri iple çekiyorum. Gezi süresi ve uçuşlar oldukça uzun ve heyecanım dorukta.
Bu yolculuk benim için sadece bir seyahat değil, aynı zamanda yıllar öncesine uzanan bir merakın ve hayalin peşinden gitmenin de bir simgesi. Patagonya, sadece bir tatil destinasyonu değil; bir meydan okuma, konfor alanınızdan çıkıp doğanın kucağında kaybolma cesareti gerektiren bir macera.

13 Kasım günü sabah erken saatlerde İstanbul’dan Arjantin’in başkenti Buenos Aires’e başlayan uçuşum, Brezilya Sao Paulo üzerinden aktarma ile yaklaşık on yedi saat sürüyor. Uçuş boyunca uyuyarak, film seyredip müzik dinleyerek ve uçak içinde dolaşarak vakit geçirmeye çalışıyorum. Ama o kadar uzun bir yol ki tam sıkılmaya başlamışken, yanımda oturan genç, İtalyan Mattia ile sohbeti koyulaştırıyoruz. Bana nasıl ucuz bilet bulduğundan ve her yıl kışın Arjantin’e mutlaka geldiğinden ve çok sevdiğinden uzun uzun bahsediyor. Atlas Okyanusu’nu geçen uçağımız, Brezilya / Sao Paulo’ya iniyor. Sao Paulo yolcuları uçaktan iniyor, uçağa yakıt ikmali yapılıyor ve uçak içi temizleniyor. Daha sonra Brezilya’dan Arjantin’e gidecek yolcular uçağa alınıyor. Bir buçuk saat süren bu işlemler esnasında Arjantin’e devam edecek olan yolcular olarak, bizler yerlerimizde bekliyoruz.
Nihayet Güney Amerika’nın en kozmopolit şehirlerinden biri olan Arjantin’in başkenti Buenos Aires, Ezeiza uluslararası havalimanına yerel saat ile gece varıyoruz. Bavulların alımı ve pasaport kontrolünden sonra, çıkışta yerel acentenin ejderha kostümlü elemanının sevimli karşılaması ile otelimize gidiyoruz. Oda kapısını açıp eşyalarımızı bıraktığımızda yorgunluk kendini hissettirmeye başlıyor ve ilk günün yorgunluğunu üzerimizden atmak ve yeni maceralara hazırlanmak için dinlenmeye çekiliyoruz.
Buenos Aires (14 Kasım 2024)
Ertesi günümüz Arjantin'in başkenti, İspanyolca "iyi hava" anlamına gelen Buenos Aires’te geçiyor. Kahvaltıdan sonra, bu güzel ve canlı şehrin en görülmesi gereken yerlerini, hızlıca bir güne sığdırarak geziyoruz. Dışarıda bizi güneşli ve sıcak bir gün bekliyor. Buenos Aires’teki ilk gezimiz; şehir merkezinde bulunan ve Arjantin tarihindeki en önemli olayların yanı sıra, ülkedeki en büyük halk gösterilerine de sahne olan, şehrin en ünlü meydanı, Mayıs Meydanı’ndan (Plaza de Mayo) başlıyor. Mayıs Meydanı, hayranı olduğum, mor çiçeklerle bezenmiş jakaranda ağaçları ve palmiyeler ile çevrilmiş.


1810 yılında Arjantin’in bağımsızlık hareketi başladığında, bu meydan bağımsızlık savaşı için önemli bir toplanma ve protesto noktası haline gelmiş. 1811'deki Mayıs devriminin birinci yıl dönümünü kutlamak için Primera Junta tarafından meydanın merkezinde “Mayıs Piramidi” (Pirámide de Mayo) inşa edilmiş ve Buenos Aires'in ilk ulusal anıtı olmuş. Arjantin’in bağımsızlığını simgeleyen piramit şeklindeki anıtın üzerinde “25 Mayıs 1810” (25 Mayo 1810) tarihini görüyoruz.

Meydanın başka bir cephesinde pembe rengiyle dikkat çeken Eva ve Juan Peron’un ünlü balkon konuşmasını yaptığı başkanlık binası (Casa Rosada), günümüzde devlet başkanlarının çalışma ofisi olarak kullanılıyor. Meydanın diğer bir noktasında ise Katedral Metropolitana bulunuyor. Katedral Metropolitana, daha önce aynı yerde bulunan bir kilisenin üzerine inşa edilmiş ve 1800 yılına ait.

Katedral, dini önemin yanı sıra ulusun tarihi açısından da önem taşıyor. Bağımsızlık sonrası karışıklık döneminde Fransa’ya kaçan ve bir daha sağ olarak Arjantin’e dönemeyen Arjantin’in kurtarıcı kahramanı “Jose de San Martin” in mezarı bu katedralde bulunuyor.

Yine Mayıs Meydanı’nda bulunan, General Manuell Belgrano Anıtı (Monument of General Manuell Belgrano), ulusal bir kahraman ve Arjantin’in bağımsızlık hareketinin ana isimlerinden biri olan General Manuel Belgrano anısına dikilmiş. Anıtın altında bulunan objeler koronadan ölen insanların anısına buraya bırakılmış. Çok miktarda objeleri görünce, korona pandemisinin Dünya üzerindeki etkilerini görüyor ve kaybettiğimiz sevdiklerimizi bir kez daha anıyorum.

Yolumuzun üzerinde bulunan “Pasaje Defensa”, 19. yüzyıldan kalma aile malikanesi, ilginç bir bohem alışveriş mekanına dönüştürülmüş. 1870'lerde inşa edilen bu geleneksel aile konağı, şehrin en seçkin ailelerinden biri olan Ezeiza ailesinin eviymiş. Bina, birkaç yıl boyunca sağırlar okulu olarak kullanılmış ve 1981'de antikalar, tablolar, hediyelik eşyalar ve diğer eşyaların satıldığı ilginç bir alışveriş merkezine dönüştürülmüş.

Ve şimdi Buenos Aires’in en keyifli bölgesi olan La Boca’ya doğru yola koyuluyoruz. Rengarenk evleri ve tango yapan sokak sanatçılarıyla ünlü bu bölge, Arjantin kültürünün canlı bir yansıması ve Buenos Aires’in 47 semtinin içinde en ünlüsü.
La Boca Mahallesi, 19.yüzyılın sonlarından itibaren çoğunluğunu İtalyanların oluşturduğu göçmenleri kabul etmeye başlamış. Göçmenlerin atık çinko levhalardan evler inşa edip, liman atölyelerinden artan boyalarla da bu evleri boyamasıyla mahalle göz alıcı renklere bürünmüş. Zaman içinde bu renkli mahalle, turistlerin odak noktası haline gelmiş. Mahalle özellikle Arjantin’in dünyaca ünlü futbolcusu Maradona’nın ünlü olduğu takım, Boca Juniors ve Bombonera stadı ile meşhur. Maradona’nın anısına bir duvar resmi yapılmış.


Duvarlardaki canlı grafitiler, sokak sanatçıları ve tangonun ritmiyle kendimizi burada, adeta bir film setinde gibi hissediyorum.

La Boca’da bulunan Caminito; çinkodan yapılmış rengarenk evleriyle, bölgenin yoğun göç aldığı dönemi yansıtıyor. Dar bir yürüyüş yolu olan bir cadde, biftek restoranları ve sokak sanatçılarının eserleriyle ünlü. Caminito’da ki restoranlarda canlı tango gösterilerini izlemek mümkün.






Sokakları rengarenk cıvıl cıvıl Caminito’da bulunan bir kahve dükkanında; sert bir kahve yanında, dulche de leche (karamelize olmuş süt reçeli) ve alfajores tadımı yaptık. Alfajores, bir nevi lüks halley gibi. Alfajores’in içine süt reçeli ya da başka krema çeşitleri konularak değişik tatlarda yapılıyor.
Öglen yemek molasının ardından, Buenos Aires’teki gezimize devam ediyoruz.
İlk durağımız, Plaza las Naciones Unidas meydanında bulunan Floralis Generica, güneş enerjisiyle çalışan dev çiçek heykeli. 26 metre yüksekliğindeki bu çarpıcı heykel, Arjantinli Mimar Eduardo Catalano tarafından yapılmış. 5 milyon dolara mal olduğu söyleniyor. Paslanmaz çelik ve alüminyumdan yapılan heykel 18 ton ağırlığında.
Hidrolik sistem ve fotoseller tarafından kontrol edilerek hareketli olması sağlanmış. Heykelin 6 tane metalik yaprakları, her gün sabah yapraklarını açıp akşam kapatacak şekilde tasarlanmış. Bu metal çiçeğin her gün doğduğunda yapraklarını açması, umudu simgeliyormuş. Heykelin etrafında oldukça büyük, yemyeşil bir park bulunuyor. Parkta köpek gezdirenleri görüyoruz. Köpek başına ayda 50 usd kazandıklarını öğreniyoruz.

Son durağımız, Recoleta Mahallesi’nde bulunan ve Fransız mühendis Prospero Catelin tarafından tasarlanan La Recoleta mezarlığında, çoğu tarihi eser kabul edilen yüzlerce mozole bulunuyor. Burada Eva Peron ve ailesi, Napoleon Bonaparte’ın torunu ve birçok ünlü Arjantinlinin mezarı bulunuyor. Mezarlık çıkışı tango gösterileri ve çeşitli sihirbazlar bizleri karşılıyor. Arzu edenler bahşiş bırakabiliyor.


Kısa bir süre de kalmış olsam Buenos Aires’i sevmemek mümkün değil. Yolculuğun sonunda yine bu güzel şehire döneceğiz.
Günün sonunda otelimize çok yakın olan Florido Caddesi’ne geçiyoruz. Serbest zamanımızı, caddenin en meşhur yeri olan Galerias Pacifico alışveriş merkezinde kahve içerek sohbet ederek geçiriyoruz. Sonra dinlenmek için otele geçiyoruz. Yarın sabah 08.38’de Arjantin’in en güney noktasında bir liman kenti olan ve Patagonya’nın kapısı ve “Dünya’nın Sonu” olarak bilinen Tierra del Fuego’nun -Ateş Toprakları- başkenti Ushuaia şehrine uçacağız. Benim için asıl macera yarından sonra başlayacak.
Konuk Yazar: Feyhan Sönmez
Fotoğraflar: Feyhan Sönmez Arşivi
Yayına Haızrlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.