Denizlerin ve doğanın büyüsüne kapılmış amatör denizciler olarak acı tatlı deneyimlerimizi, gözlemlerimizi sizlerle paylaşmak için sabırsızlanıyoruz.
‘’Siz kimsiniz?’’ dediğinizi duyar gibiyiz. Biz çocukken yazlıkta tanışıp arkadaş olmuş ve yıllar içerisinde bu arkadaşlığın sevgiye dönüşmesiyle evlenmiş, 20 yılı aşkın süredir arkadaşlığı, evlilikte de 8 yılı devirmiş, birlikte büyümüş, birlikte değişim geçirmiş bir çiftiz.
Peki yelkenli tekneyle ilk karşılaşmamız nasıldı?
Cihad, bir gün arkadaşlarının daveti üzerine günübirlik yelkenli tekne ile adalar gezisine katıldı. Bu seyirde rüzgarın sesini, dalgaların tekne ile dansını, rüzgarın isterse ne kadar hırçın olduğunu kısacası doğanın bir başka güzelliğini deneyimlemişti ve bunu birkaç kez tekrarladıktan sonra bu deneyimini benimle de paylaşmak istemişti. Denizin ortasında sadece yelkenleri açıp rüzgarın bize izin verdiği müddetçe ve hızda gitmek, tamamen doğaya teslim olma fikri sanırım bize o kadar iyi gelmişti ki ikimizde birbirimize itiraf edemesekte artık bu hayatı istediğimizi biliyorduk.
Birlikte ilk tekne gezimiz 2017 yazı Burgazada açıkları
Yaklaşık 7 yıl boyunca gidebildiğimiz her tekne fuarına, fırsat bulduğumuz her an marinalara gittik ve kendimizi hayaller kurarken bulduk. 2023’ün Şubat ayında kara hayatından deniz hayatına geçmeyi ve bu hayatı ertelemeden yaşamaya karar verdik. İstanbul’da oturduğumuz evimizi satışa çıkardık ve bir yandan da satılık tekne arayışına başladık.
Beğendiğimiz ve bütçemize uyacak modelde tekne bulmak ne yazıkki sezona yaklaşıldığı için zorlaşırken ancak sezon sonu olan Kasım’da satın alabileceğimiz gerçeği bizi biraz hayal kırıklığına uğratıp seçeneklerimizi kendiliğinden daraltmış oldu. Evimizi sattığımız için yaşayacak bir yerimizin olmayışı ve sezon boyunca edinebileceğimiz tüm tecrübe ve bilgilerden uzak kalma fikri bizi üzerken iki tekne karşımıza çıkıvermişti. Nihayet şans bizden yana olduğunu göstermişti. Nisan ayının sonuna doğru İstanbul’da 2016 model Dufour 412 GL ve Alaçatı’da ise 2016 model Dufour 410 GL satılık tekneler bulduk. Özellikle Dufour’u tercih etmemizin nedeni ise tavanda yer alan panoramik camı sayesinde içeriyi ferahlatması, depolama alanlarının fazlaca olması tam zamanlı yaşam için büyük bir artıyken, havuzluğunun aynı boydaki teknelere oranla daha geniş olmasıydı.Bu bizim için çok önemliydi. Çünkü Rom büyük ırk bir köpek. Hem seyirde hem de demirdeyken rahat hareket etmesi bizim için kıymetliydi. Tekneye survey için Deniz Giray’dan başkası aklımıza gelemezdi ve hemen telefona sarıldık. Yine ne kadar şanslıyız ki Deniz Bey kısa bir süre önce İstanbul’da ki teknenin surveyini tamamlamış, bu sebeple İstanbul’daki tekne için survey yaptırmamıza gerek kalmamıştı. Hemen Alaçatı’da ki teknenin surveyini yaptırmak için gün kararlaştırdık.Teknenin içinde sintine bölümünden motor dairesine, su vanalarına, elektrik sistemine, akülerin durumuna ve salma bağlantılarına kadar her yerini inceledi. Teknenin arma kontrollerini yaptıktan sonra karaya alıp karina kısmını inceleyip nem ölçer ile durumuna baktı. Buraya kadar geçer not alan tekne bakalım aynı performansı seyirde de sergileyebilecek miydi? Halatlarımızı mayna ettik, Alaçatı’nın her mevsim rüzgarlı olması ise büyük nimetti. Hemen yelkenlerimizi açtık ve 20 / 25 knot rüzgarda kısa bir seyir yaptık. Bu testi de başarıyla tamamladı, elbette ki ufak tefek işler vardı ama o da kadı kızında bile olurdu deyip yeni evimiz için eski sahipleri ile el sıkıştık.
Survey'den görüntüler
4 Mayıs 2023’de satın alma işlemlerini tamamladık ve 14 Mayıs 2023 sabahı oyumuzu kullandıktan sonra ilk uçağa atlayıp evimizi yeni sularına yani İstanbul’a getirmek için yola çıktık. O gece ilk gecemizdi ve size yaşadığımız hisleri kelimelerle anlatmak mümkün değil. Hem büyük bir sevinç hem büyük bir korku iç içe geçmiş halde heyecanla sabahı zor ettik. 15 Mayıs sabahı saat tam 09:45’te halatlarımızı çözüp vira Bismillah deyip yola koyulduk. İlk durağımız Çeşme idi. Alaçatı Marina’nın yakınlarında market olmadığı için küçük bir erzak alışverişi yaptık, arkasından mazotumuzu doldurduk ve atık suyumuzu verip evrağımızı aldıktan sonra akşam seyrine koyulduk.
Alaçatı Port’tan ayrılış anı
Ilık esen rüzgar, zifiri karanlığı aydınlatan yıldızlar,hiç bu kadar net görmediğimiz yakamozlar yolumuza ışık oldular. Uzandık koltuklarımıza, açtık biminimizi... Hem doğanın bize sunduklarının hem de ilk heyecanımız olan seyrimizin tadını çıkarttık.
Çeşme açıkları
Büyük kentlerin ışık ve duman yığınından görmeyi unuttuğumuz o yıldızlar ne de güzel elmas gibi parlıyorlardı gökyüzünde. Ellerimizi uzatsak tutacak kadar yakın ve parlak… Tam da o esnada kuyruklu bir yıldızın kayması ise bu görsel şölenimizi taçlandırdı. Sabaha karşı 3 gibi Midilli’nin güneybatısında yer alan çok dar ve uzun bir kanaldan içeri girip Panteleimonos kasabasının açıklarına demirimizi attık. Kuzeyli rüzgara kapalı olan ve girişi oldukça dar olan bu kanaldan gece vakti geçmek bizim gibi tecrübesiz iki denizci için bir hayli zordu. Elbette gece karanlığında vardığımız için nasıl bir kasaba olduğunu bilmiyorduk ama sabahın ilk ışıkları ile doğa yüzünü gösterdi. Hiç beklediğimiz gibi değildi. Burası çorak toprağı olan, mini mini çalılar dışında pek yeşilliği olmayan yirmi tane küçük evi geçmeyen bir balıkçı kasabasıydı. 16 Mayıs saat 11.00 gibi demirimizi topladık ve dümenimizi Bozcaada’ya çevirdik. Yaklaşık 10 saat süren seyrimizde bize eşlik eden sayısız yunus balıkları oldu.
Çanakkale’ye yaklaştıkça artan rüzgar ise hızımıza hız kattı. Bozcaada’ya akşam 21:00 gibi vardık ve hemen bağlanıp kendimizi, özlediğimiz Bozcaada’nın sokaklarında kaybolmaya bıraktık. En sevdiğimiz restoranlardan biri olan Simyon’da akşam yemeğimiz ile birlikte hafiften demlenerek günün yorgunluğunu üstümüzden attık. Şimdi güzel bir uyku çekmenin tam zamanı. Sabah suyu ile birlikte çözdük halatlarımızı Bozcaada’yı tekrar görüşmek dileğiyle selamlayıp dümen suyumuzda bıraktık. 25 knot civarı rüzgarla kuzeyi yavaş yavaş tırmanırken Şehitler Abidesini selamlayıp şehitlerimizi minnetle andık.
Çanakkale Boğazı / Yeniköy açıkları
Öğlen saatlerinde Çanakkale Limanı’nda yakıt ikmalimizi yaparken teknemizin ilk eşyası ve belki demirbaşı olacak oltalarımızı satın alıp yine düştük yollara. Hava raporlarında sert rüzgar gösteriyordu ama beklenmedik yağmur kötü bir sürpriz oldu.
Çanakkale Köprüsü
Çanakkale Köprüsü’nü geride bırakırken karşımızda şimşeklerin çaktığı, yıldırımların düştüğü, dalga boyunun arttığı bir hava ile karşılaştık. Yıldırımların artmasıyla yol kestik ve bir süreliğine havanın durumunu seyretme kararı aldık. Kara bulutlar üstümüzden yavaş yavaş geçip yön değiştirirken tekrar motorumuzu çalıştırdık ve seyrimize devam ettik. Rom ise bu esnada İstanbul’da pansiyonda olduğu için bir an önce yanına gitmek istediğimizden mola vermeden seyirimize devam edip 28 saat süren yolculuğumuzu West İstanbul Marina’da tamamlamış olduk.
Ne seyirdi ama! Dört gün süren yolculuğumuzda uykusuz, yorgun ama evimizi güvenle -- bize kısa süreliğine ev sahipliği yapacak olan - limana getirmenin haklı gururu ile tekrar ama bu sefer derin bir uykuya daldık. Sabah ilk işimiz Rom’u yeni evi olan Rom’a getirmek oldu.
Rom’un teknede ilk günü
Elbette ki teknemizin ismini uzun uzun düşünmemize gerek yoktu. Çünkü Rom’un olduğu her yer bizim evimizdi ve ismi de yeni evimizde ömür boyu yaşayacaktı.
Okuduğunuz için teşekkürler…
Yazı ve Fotoğraflar: Dilan&Cihad Yarkın / Sailing Rom
Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.