Tuzla Yelken ve Su Sporları Kulübü Başkanı ''Sermet Fındık''

Değerli Yelkencinin Gazetesi okurları, Bu yazımı Tuzla Yelken ve Su Sporları Kulübü Başkanı Sayın Sermet Fındık ile yapmış olduğumuz röportaja ayırmak istiyorum.

Kendisiyle denizle tanışmasından, Tuzla Yelken ve Su Sporları Kulübü’nün kuruluşuna ve faaliyetlerine, Türk denizcilik sektöründen, Mavi Vatan’a, denizcilik ekonomisinden genel ekonomik gelişmelere kadar bir çok konuya değindik.

 

Benim meslek büyüğüm, mesleğimize katkıları sayılamayacak kadar olan Mali Müşavir Nevzat Pamukçu hocamız da Sayın Başkan’ın yakın dostuymuş. Bu vesileyle de Nevzat Hocamızın anıları önünde saygıyla eğiliyorum ve kendisini rahmetle anıyorum.

 

Çok keyifli bir sohbet ve sıcak bir karşılama oldu. Misafirperverliğinden dolayı da Sayın Başkan’a bir kez daha teşekkürlerimi sunuyorum.

 

- Denizle tanışmanız nasıl oldu, dilerseniz buradan başlayabiliriz.

1977 yılında ahşap sektörüne girdim. Yaklaşık 1980’den itibaren de tekne imalatı yapıyoruz kendi firmamızda. Önce kendimize tekne yaptık. Daha sonra biraz daha profesyonelleşmeye başladı oradan itibaren denizciliğimiz başladı. 1992’de de o firmamızdan ayrılıp başka bir firma kurdum. Bu firmamızda da önce sandal, motoryat, balıkçılık derken 1993’te yelken teknesi yaptık. Esasında asıl işim deniz sektörüne ahşap malzeme tedariki yapmaktayım. Yelkenli tekne yapmamızdan sonra da yelkenli yarışçılığımız başladı. 2003’e kadar yarışçılığımızı devam ettirdik. 2002-2003 yıllarında iki yelkenli teknemizi Deniz Harp Okulu’na verdik. Hala bu tekneler yarışıyor. Daha sonra Amerika başta olmak üzere yurtdışına replika tekneler yapmaya başladık, yaklaşık 7-8 yıl. Denizle maceramız bu şekilde gelişti.

 

Yönetici olarak da denizle ilgilendim. Pendik Yelken Kulübü’nde uzun süre idarecilik yaptım. Kulübün sahil yolu geçmesinden sonra denizle bağlantısı kesilince kulübü kapatma kararı aldık.

 

- Tuzla Yelken ve Su Sporları Kulübü’nün temelleri nasıl atıldı?

Arkadaşlarımızla, bu işe gönül verenlerle, denizci bir nesil yetiştirmek için bir sorumluluk hissettik ve bu kulübü kurduk. Kulübün yerini Türker Lojistik’e rica ettik yeri tahsis ettiler. Biz de bu desteklerden sonra kulübü 2018’in Mart ayında kurduk, Eylül ayında federe olduk. Buradaki asıl amacımız 7-15 yaş arasındaki çocuklarımızı kaliteli birer denizci olarak yetiştirebilmek. Aynı zamanda büyüklere de eğitim vermekteyiz.

 

- Kulübün faaliyetleri hakkında bilgi verebilir misiniz?

Öncelikle 7-15 yaş arası çocuklar başta olmak üzere büyüklere eğitimler düzenliyoruz. Bir Türkiye Şampiyonası düzenledik ve bunun gibi ulusal turnuvalar düzenlemeye de devam ediyoruz. Esasında bu faaliyetlerin hepsini 2018 Eylül ve 2019 döneminde gerçekleştirdik. 60’a yakın çocuk sporcumuz bulunmaktadır.

 

Ayrıca kulübümüzün ahşap tekne imalat atölyesi var. Burada insanların ahşap tekne nasıl yapılır, bunu görmelerini amaçladık. Atölyemizde Deniz Kuvvetlerinin hurdaya ayırdığı Ülküm isimli dört çifte filikayı aldım, Amiral Cem Gürdeniz vasıtasıyla onu restore ettik. Şu an Ülküm’le yelken yapıyoruz. Sonrasında “Yosun” maceramız başladı. Yosun, dünyayı iki kez dolaşmış bir tekne. 1985 yılında Amerika’da bir Türk profesörün yapmış olduğu bir teknedir. Yosun’un bir hikayesi var. Dünyayı dolaştıktan sonra kullanılmayacağı için bir Türk aileye satılmamak ve adı değiştirilmemek şartıyla bağışlanmıştır. Hakkı Tonguç Tokol ve Yeşim Tokol adında kardeşlerimiz, kulübümüzün sonradan üyesi de oldular. Kulübümüze bağışladılar bu tekneyi ve burada ustalarımız Yosun’u restore ettiler.

 

Kulübümüzde bir de maket atölyesi açtık. Burada ustalarımız maket nasıl yapılır, model tekne nasıl yapılır bunu anlatmaya çalışıyorlar. Yani bizim esas amacımız insanları denizle nasıl daha fazla tanıştırabiliriz.

 

- Kulübe üyelik nasıl oluyor? Bu konuda da bilgilendirebilir misiniz?

Kulübe üyelik üyelerimizden birinin referansı ile oluyor. Önerilen kişiyle ilgili üyelik geliştirme komitemiz bir değerlendirme yapıyor. Denizle ilgisi olup olmamasına bakılıyor. En çok dikkat ettiğimiz konu Atatürk’le problemi olmamasıdır. Çok uç siyasi kişilikler olmamasına bakıyoruz. Sonuçta burası siyasi bir organizasyon değildir. Uygun görülürse yönetim kurulumuza geliyor, onaylanması halinde üye olmuş oluyor. Şu an 170 civarında üyemiz bulunmaktadır.

 

- Biraz da hem pandemi döneminde hem de genel anlamda denizcilik sektöründeki ekonomik durumlara değinmek istiyorum. Denizcilik ekonomisini nasıl görüyorsunuz?

Hiç şüphesiz etkilendi salgın sürecinden ancak en az etkilenen sektörlerden biri olduğunu düşünüyorum. Mesela fuarlarda bakıyorum insanlar açık havada yapılan etkinlikleri keşfettiler. Sporu etkiledi ancak 2020 yılının Haziran ayından itibaren de eğitimler başladı. Yoğun bir ilgiyle de karşılandı. Birebir temasın olmaması, açık havada olması olumlu bir hava estirdi.

 

İşin ticari boyutuna da gelirsek, neticede teknelere malzeme tedarik etmekteyiz. 2020 yılı Haziran-Temmuz döneminde bir sıkıntı yaşadık neredeyse işler durdu, bir yıllık genellemeye vurursak % 40 kayıp var. Fakat Eylül’den sonra bu trend yükselmeye başladı. Tekne satan firmaların işleri de hiç etkilenmedi hatta daha da arttı. 2020 yılında 2022’nin üretimini sattılar. Neden, çünkü pandemiden dolayı imkanım varsa otele gitmeyeyim bir tekne alayım, diyor insanlar. Bu talebe istinaden 2021’den itibaren tedarikçilerin de işleri arttı.

 

Bu arada ters bir durum da var. Atölyelerde Covid çıkınca üretim düşüyor. Arz-Talep dengesi bozuldu yani. Neler olacağını hep birlikte göreceğiz.

 

- İnsanımızın denize bakışını, denizle ilişkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Maalesef denize yabancıyız. İnsanların denizci olması için devletin de denizci olması gerekir. Bugün Akdeniz’de, Ege’de kopan kıyamet de bunun göstergesi. Yeni farkına vardık bir şeylerin. O da sağ olsun Deniz Kuvvetlerimiz kuvvetli, başlarından o kadar olay geçmesine rağmen hala güçlü duruyorlar. Bu arada Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Adnan Özbal kulübümüzün kurucu üyelerindendir. Kardeşi Erhan Özbal da başkanvekilidir. Deniz Kuvvetleri ne yapıyor, insanları denizci yapamıyor, denizdeki varlığımızı korumaya çalışıyor. Burada insanları denizci yapabilmenin sorumluluğu da sivil toplum kuruluşlarına düşüyor.

 

Bu yalnızca sahil şeridinde değil, Sapanca Gölü’nde de, Eğirdir Gölü’nde de, Van Gölü’nde de bu etkinlikler yapılmalı, yelken kulüpleri ve su sporları kulüpleri kurulmalıdır. Desteklenmelidir.

 

-Doğu Akdeniz ve Ege Denizi’ndeki gelişmeler hakkında ne düşünüyorsunuz?

Osmanlı İmparatorluğu’nda kaybedilmiş bir sürü adalarımız ve deniz coğrafyamız var. Bugünkü hükümet ve Türk Deniz Kuvvetleri bugün bunun farkında ve onlar ellerinden gelenleri yapıyorlar şu an. Ancak bir kuvvet yoluyla bunu yapacağımıza insanları denizci yapmak burada önemli olan. Bugün kavga ediyoruz bu bölgeler için. Geç uyandık ancak yine de zararın neresinden dönersek kardır. En azından kaybedilmiş bir hakkı ortaya çıkardık. “İlk hedefiniz Akdeniz’dir.” demiş Atatürk. Bunu boş yere söylememiş.

 

Türk insanı karacı. Biz o zaman burada o misyonu üstlendik. Çocukları denizci yapmak istiyoruz.

 

- Türk insanının denizci olamamasının sebeplerinin başında ekonomik gerekçeler geliyor olabilir mi?

Biraz önce de  değindim. Bir insanın denizci olması için devletin denizci olması gerekir. Bizim devletimiz denizci değil. Sıkıntı buradan başlıyor. Birinin denizle tanışması yüzmeyle başlar. Fakat yüzmek için bile yeterli plajlarımız yok, sandal alsa barınmak için büyük masraflar var. Burada belediyelere iş düşüyor diyelim, belediyeler de denizci değil. En basit örneği, Kadıköy’den Tuzla’ya doğru gelelim. Bir sandalın olsa arabanın arkasına taksan, denize indireyim bir balık tutayım desen indirilebileceğin bir rampa yok. Diğer taraftan çocuğuna yelken sporu yaptırmak istesen en ufak tekneler 25 bin TL’den başlıyor, çocuk biraz büyükse 70-80 bin TL’ye çıkıyor. Bununla da bitmiyor, bir antrenör gerekir, yer gerekir. Bunlara insanların gücü yetmiyorsa devletin, belediyelerin bu konuda destekleri olması gerekir.

 

- Gençlerin bu işin gönüllülük kısmında aldığı sorumluluklar neler, yada gençler yeterince ilgi gösteriyor mu?

Biz denizci bir toplum olmadığımız gibi sosyal toplum da değiliz maalesef. Çok konuşup az iş yapan bir milletiz. Üretmede, sosyal faaliyetlere katılmada sorunlarımız var. Çok enteresan bir şekilde imkanı olan da katılmıyor.

 

Bu tür sivil toplum kuruluşlarında başkanlık, yöneticilik veya gönüllülük yapman için kendinden bir şeyler vermen lazım. Paran varsa para vermen gerekir artı bir de zaman vermek gerekir.

 

İnsanlara da bir şey diyemiyorum. Çünkü insanlar bugününü düşünüyor. Yarını düşünemiyor. Herkesin kendine göre haklı olduğu ekonomik gerekçeleri var. İnsanların hayatını idame ettirebilme endişesi taşıyor. Bunu da devletin tesis etmesi gerekiyor. Sosyal refahı oturtacak, insanlar tatillerini yapacak, sosyal etkinliklere katılacak. Biz bu kulübün tüzüğünü yazarken herkes bir yıl başkanlık yapsın, istedik. Bir yıl sonra başkası gelsin, dedik fakat maalesef Türkiye şartları buna uygun değil. Gençler mutlaka bu tür konulara eğilmeli, öncülük etmeye başlamalıdır. Şunu unutmayalım Büyük Atatürk 34 yaşında Çanakkale Savaşı’nı kazanmış, bizim yaptığımız nedir. O yüzden gençler her şeyi başarabilir.

 

- Sohbetimizin sonunda bir taş gösterdi (aşağıda fotoğrafını paylaştığım) Sermet Bey. Aynı taşın karada duran ve denizden çıkarılan hali. Bunu da şu şekilde açıklıyor kendisi:

İşte deniz böyle bir şeydir. Sivri yanlarımızı yontar, uyumlu hale getirir. O yüzden deniz insanlığın gelişimi açısından önemlidir, kendimizi ve gelecek nesillerimizi geliştirmek açısından çok ama çok önemlidir. Denizlerimize daha fazla sahip çıkalım...

 

 

Hoş sohbeti ve misafirperverliği için Sermet Bey’e bir kez daha teşekkürlerimi iletiyorum.

 

Sağlıkla kalın,

Cem Özkan

Yorum Yap