Zoru Başarmak

Eski yelken teknolojilerinin kullanıldığı ve dünya çapında bir yarış olan Ocean Globe Race'de ülkemizi Ezgim Mıstıkoğlu ve Derin Deniz Bınaroğlu temsil etti.

 

Ocean Globe Race: Seçmeler ve 1.Ayak

 

Yelkencinin Gazetesi: Nasıl başladınız? 

Ezgim Mıstıkoğlu: Bütün hikaye Translated 9 takımının ‘Ocean Globe Race için ekip arıyoruz’ ilanını instagramdan görmemizle ve yelken CV’lerimizi onlara göndermemizle başladı. Açıkçası bu ilanın - çoğu okyanus yarışlarında olduğu gibi - gerçek amatör denizcilere yönelik değil çok parası olan kişilere odaklı olacağını düşünmüştük. O yüzden başvurumuzu yaptık ama bir sonuç çıkacağını düşünmedik. Ta ki o e mail gelene kadar… 

‘’Tebrikler seçmelere katılmaya hak kazandınız: sizi 1 gün sürecek olan Roma’ya bekliyoruz.’’

Roma’da bir gün yelken yaptıktan sonra üç gün sürecek olan 2. seçmelere katılmaya hak kazandık. Hiç kimseyi tanımadan sadece yelken yapacak olmanın heyecanıyla gittik seçmelere. İtalya’nın Cagliarı Adası’ndan İspanya’nın Menorca Adası’na üç gün süren bir seyir yaptım ben. Derin de Bari’den Calabria’ya seyir yaptı.

Sonradan anladık ki seçmelere 1500 kişi başvurmuş ve toplamda 10 kişi seçeceklermiş. İş ciddiye binmişti yani. Derin ile beraber seçilirsek beraber seçilelim, bu yolda beraber yürüyelim dedik en başından beri.

En sonunda güzel haber geldi ve seçmelerin 3. etabına ikimiz de girebildik. 3.etap bir okyanus geçişi olması gerekiyordu. Ben Cape Town’a uçarak ekibe katıldım. Cape to Rio denen 3500 millik bir yarışa girdik ve Rio’da finiş yaparak 22 günde Atlantik’i geçtik. Benim ilk okyanus deneyimimdi ve çok heyecanlı geçti. Swan 65 gibi bir tekneye yavaş yavaş alışmaya başladım. Derin de benden sonraki grupla Rio - Portekiz ekibine katıldı. Günlüğüme yazdığım ve ezberlediğim İtalyanca yelken terimlerini ve komutlarını ona attım. Her ne kadar teknede ingilizce konuşulsa da sinirler gerilince İtalyanlar kendi ana dillerine dönüyorlardı:) O yüzden biri size İtalyanca bağırırken iskotayı al mı diyor boşla mı diyor bilmekte fayda var.

3. seçmeleri de geçtiğimiz ve artık ana ekipte olduğumuzu öğrendik birkaç ay sonra. İnanılmaz mutlu olduk tabi ki. Ama yapacak çok işimiz olduğunun da farkındaydık. Çünkü ekipte olmak yetmiyor, biz yarışın bütün ayaklarını yapmak istiyorduk. Kaç ayak yapacağımız Portekiz’de ki antrenmanlarda belli olacak dendi. Performansımıza göre yani. Ana takımla beraber her hafta sonu Portekiz’e uçarak teknede çalıştık, yelken yaptık. Aynı zamanda okulumuzu da paralel şekilde götürüyorduk. Gerçekten çok yoğun bir dönemdi ama hepsine değdi. Çünkü 4 ayağın 4’üne de seçildik:)

 

Geldik start anına:

E. M: Antrenmanlar bitti, ekip son şeklini aldı. Her ayakta 10 kişiydik teknede. 6’ımız bütün dünyayı dolaşacaktı. Geriye kalan 4 kişi de her ayak değişti, ekip havuzundan başkaları geldi. Start 10 Eylül’de İngiltere’nin Southampton şehrinde olacaktı. 

Ekip olarak Ağustos’ta Fransa’nın Le Havre şehrinde buluştuk. Tekneyi orada hazırlamaya karar vermiştik. Hem gözlerden uzak rahatça çalışabileceğimiz hem de ekonomik olarak İngiltere’den daha ucuz bir yerdi. Hazırlıkların sonuna doğru tesadüfen direkte bir çatlak tespit ettik. Bizim için çok moral bozucu oldu. Çünkü starta yetişmek için adeta zamanla yarışıyorduk. Hemen direği yapan mühendis Fransa’ya geldi. Direk indi ve tamire başlandı. Bu direkle yarışmak zorundaydık, maalesef değiştirecek zamanımız yoktu. Ama 2. ayak için bu direğe güvenemedik ve Cape Town’a yeni direk ısmarlattık ve start’tan 10 gün önce Southampton’da olmayı başardık. Öbür teknelerle kurduğumuz arkadaşlık bize inanılmaz güç verdi. Okyanus yarışçılığının en sevdiğim kısımlarından bir tanesi de kurulan dostluklar. Herkes yapılan işin tehlikesinin farkında ve bu bilinç insanları birbirine yaklaştırıyor. Karada kurduğumuz bağ, okyanusta daha da güçleniyor. Çünkü Dünya’nın en unutulmuş yerlerinde diğer tekneler dışında etrafınızda başka hiç bir canlı olmuyor - kuşlar ve balinaları saymazsak - ve bir şey ters giderse yarış filosu sizin tek kurtulma şansınız haline gelebiliyor.

Start anı çok duygusaldı. Ailelerimiz, arkadaşlarımız, tanımadığımız bir sürü insan bize çılgınlar gibi el sallıyorlardı ve iyi şanslar diliyorlardı. O anda teknede baş üstündeyim ve fark ettim ki bunun geri dönüşü yok. Yelken öbür sporlar gibi değil, mesela dağa çıkarsın bir şeyler ters giderse ya da iyi hissetmezsen inersin ya da tenisi, voleybolu, basketbolu istediğin an bırakıp eve gidebilirsin. Ama bir kere o tekneye bindin mi finişe kadar başka gidecek yerin yok. Biz de 40-42 gün 20 metrelik bir teknede 10 kişi birlikte olacağımızın farkındalığıyla başladık ilk ayağa…

Southampton’dan Cape Town’a Atlantik’i geçerek 40 günde bitirmeyi hedefledik. Yaklaşık 7500 millik bir yol vardı önümüzde. Özellikle Ekvator’a yaklaşırken ve doldrumlarda fazla rüzgarsız kalmamak için navigasyonu çok iyi yapmamız gerekiyordu.

Ocean Globe Race’in kuralları gereği teknede teknoloji kullanmak yasak. Yani hava raporlarını ancak faks makinesiyle alabiliyorduk ve yönümüzü astro navigasyon ile sekstant kullanarak bulduk. Yani çok kısıtlı bir bilgimiz vardı hava konusunda. Ama her türlü zorluğa rağmen ilk ayağı IRC sınıfında 1. bitirmeyi başardık ve Cape Town’da bunu sonuna kadar kutladık.

Y. G: En çok merak ettiğimiz, nasıl bu günlere geldiniz?

E. M: İkimiz de yelkene çocukken başladık. Derin 6 yaşında İstanbul Yelken Kulübü’nde, ben de 9 yaşında İskenderun Yelken Kulüb’ünde başladım. Önce optimistle sonra laser sınıfında ve en son da yat sınıfında yarışmalara katıldık ve bugünlere geldik.

Yazı: Konuk Yazar Ezgim Mıstıkoğlu

Kamera ve Fotoğraflar: Ezgim Mıstıkoğlu Arşivi

Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.

Yorum Yap