Teknenin bulunduğu boş arsaya gittim, ağabeyimi de yardım etsin diye çağırdım. Vinci ayarladım. Sonra tekne malzemelerini teknenin içine yüklemeye başladık. Ağabeyim birden hastalanmaya başladı. Üşüme, titreme derken halsiz düştü. ‘’Sen git ağabey, bekleme. Ben bir şekilde hallederim.’’ dedim.
O arsada, tekneyle tek başıma kaldım derken vinçci geldi. Küçücük bir araba çekicisini getirmiş. Tekneyi süre süre arabaya yükleyecekmiş! Altında iki salması olan bir tekneyi! Halbuki teknenin resimlerini. Enini, boyunu tonajına kadar söyledim, salmalarının resmini attım. Uyanık ya arkadaş, eline gelen fırsatı değerlendirecek. Tekneye zarar gelmiş, gelmemiş kimin umurunda! Neyse biraz tartıştıktan sonra yolladım.
Eşim Sultan Hanım, benim yalnız kaldığımı duyunca durmamış evde, hemen atlayıp otobüsle yanıma geldi. İyi, kötü yükledik. Beraber hazırlıkları yaptık, vinci olan büyük bir kamyon ayarladık, yükledik. Sağlam da bağladık sonra gideceği güzergahı belirledik.
Şoför ‘’O zaman çıkalım yola’’ dedi. ‘’Ağabey’’ dedik ‘’Bizi de götürebilir misin?’’ 😃 Malum arabayı sattık, ağabeyim hastalandı, arabasıyla geri döndü. İyi insan, kamyonun arka koltuğuna dinlenme yeri yapmış, eşimle atladık arkaya, tın tın heyecan içinde koyulduk yola…
Tekneyi nereye götürüp tadilata başlayacağıma gelecek olursak; Şile’de komşum olan Çeka pansiyonun sahibi Mehmet Çepni her daim bana destek olan ağabeylik yapan, güzel yürekli insan. Evimin yan tarafında üç dönüm arazisi vardı, içinde elektrik-suyu olan boş bir arazi. ‘’Böyle bir durum var. Tekne aldım, koyacak yer lazım.’’ dediğimde ‘’Getir hemen, arsaya koy. Elektrik, su da var. İstediğin gibi kullan.’’ demişti. Bizde tekneyi Şile’nin Doğancılar köyüne arsaya götürdük. Tekneyi arsaya koyduk, desteklerini yerleştirdik. Belirli yerlere lastik koyduk. Ve geri geri üç,beş adım gelip tekneyi ilk defa orada inceledim. Yapım serüvenim de orada başlamış oldu.
24 Mart 2019 Mart ayı olmasına rağmen güneşli güzel bir pazar sabahı teknenin içindeki malzemeleri boşalttım. Çalınma riskine karşı evde bir oda ayarladım. Annem tekne malzemelerini evin içinde görünce pek hoşlanmasada bir, iki sene mecbur evde kalacaktı. İlerleyen günlerde bolca lafını yedik ama sağlık olsun.
İzlediğim video’lar, internetten yaptığım araştırmalar doğrultusunda ilerlemeye başlamalıydım. İnternette bir çok farklı metot var. Birbirini yalanlayan fikirlerle dolu, herkes kendi yaptığı yöntemi doğru kabul etmek istiyor. İşin aslı internetten edindiğim çoğu bilgiyi kullanmadım. Daha çok deneme, yanılma tekniği ile ilerledim.
Ben, ilk olarak teknemin iç dekorasyonunu bitirip daha sonra da dış elyaf epoksi reçine kaplamasına geçmeyi düşünüyordum ama ilerleyen aylarda havanın durumuna göre yaptığım planlar da değişti. Mesela mart, nisan, mayıs ayları güneş olsada serin geçti. Tekne içindeki kontrplakları kesip yerleştirmek mantıklıydı ama haziran, temmuz, ağustos çok sıcak olacağı için teknenin içinde durmak imkansız olacaktı. Dışında çalışmak daha mantıklı gelmişti. Teknem fiberglas bir tekne, eski sahipleri tekneyi bordanın en üstünden kesip 30cm kadar yükseltmek istemişler. Eski üst formu, küt köşelerden oluşuyormuş. Şimdi ise yuvarlak rüzgarı emen bir forma sahip. Tekne ortadan kesildiği için su hattından yukarısına üç kat, bazı yerlere beş kat 300 gr cam elyaf uygulamak gerekiyordu - en azından ben öyle düşünüyordum - şu anki aklım olsa çok fazla kat atmazdım. Gereksiz masraf. Epoksi, elyafla birleştiğinde inanılmaz sağlam bir yapı ortaya çıkıyor. Bunu, kapladığım yerleri bazen kesmem gerektiğinde anladım. Üç ay boyunca iç mobilyaları ile uğraştım.
Çok şükür işverenim, işyerindeki makineleri kullanmama izin veriyordu. Bu da bana çoğu alanda kolaylık sağladı.
Güverte üstü elyaf kaplama
Bordada çalışma
İç mobilyaların kabasını bitirip ince işçiliğini kış aylarına bıraktım.
Postalarda çalışma
Baş altının görünüşü
Bir an önce teknenin dışına geçmeliydim, beni bekleyen çok fazla iş vardı ve ben tek başıma yapmak durumundayım. Gündüzleri İstanbul’da fabrikada çalışmaya, akşamları tekrar Şile’ye dönüp akşam yemeğini yiyip iş tulumları ile hemen tekneye koşuyordum. İlk zamanlar çok heyecan vericiydi ama yerini uzun ve bitmeyen işlerin yorgunluğu almıştı. Hem işten uzun eve dönüş yolu birde üstüne teknenin zorlu süreci beni maddi ve manevi bir sürece sokmuş zorluyordu. Bu stresli durumdan çıkmak için bazen kayalıklarda dalışa gidiyor, vurduğum balıklarla mutlu oluyor, motivasyonumu yüksek tutmaya çalışıyordum. Uzun ve zorlu bir süreç olduğunu bilerek çıktım yola, sabırlı olmam gerektiğini bilerek çok zorlandığım zamanlarda mutlaka ara verip kendime zaman tanımaya çalıştım. Teknenin dışındaki jelkodu tamamen temizleyip ozmoz oluşumu var mı, yok mu diye ustalar tarafından test etmek gerekiyordu.
Baş altı ince işler
Teknem çok eski olmasına rağmen iki, üç sivilce kadar oluşum haricinde taş gibi çıktı desem yeridir. Bu zehirli ve jelkod astar gibi katmanları silmem nerdeyse bir ayımı aldı ama inanılmaz yorucu, pis ve kaşındırıcı bir süreç olduğunu söylemek isterim. Bu süreçte komşum Mustafa ağabey, üç-dört kere yardıma gelmişti. Ona da ayrıca teşekkür ederim. Tekne işine girdiğinizde yardım edenler, bolca fikir verenler, bilgi sahibi denizciler her daim olacaktı.
Çay molası🙂
Günün yorgunluğu
Yazı ve Fotoğraflar: Sertan Sayın