Hayalin Peşinde - 9. Bölüm

Teknemin iç kısmında boyama işleri bittikten sonra  oturma gurubu ve yatak döşemelerini yapmam gerekiyordu. Etraftan eski sünger toplamaya başladı. Kafamda hep kendim yapabilirim fikri hakimdi, internetten teknede kullanıma uygun kumaş araştırdım. Gözüme hoş gelen renklerde siparişlerimi verdim. Kaç metre kumaş aldım pek hatırlamıyorum. Oturma gruplarının üstünden ölçüler çıkardım. Etraftan bulduğum koltuk, yatak süngerlerini birleştirip çıkardığım ölçülerde bütün oturma gruplarını kestim. Ortaya çok parçalı  sünger yığını çıktı. Tekneye yerleştirdim, fazlalıkları kestim ama içime hiç sinmedi. Daha sonra sipariş verdiğim kumaşlar geldi. Kestiğim süngerleri kumaşın üstüne dizdim ama bir türlü düzgün bir hesaplama yapamadım. Sonuçta kumaşları kucakladığım gibi döşemecilerin yolunu tuttum. Bir arkadaşla anlaştım. Döşeme işini korktuğum kadar maliyetli yapmadı, sağ olsun. En azından yapılan iş profesyonel olacaktı. Arkadaş benim verdiğim ölçüleri kabul etmeyip kendisi ölçü  almak istedi. İşinin ehli olmak böyle bir şey  olsa gerek. Sağdan, soldan topladığım süngerleri de direk attım çöpe.

Bir hayalin peşinde çıktığım bu yolda sona doğru yaklaşmıştım. Teknemin direğini yavaş yavaş  donatmalı, ıstıralya tellerini, çarmıh tellerinin montajına başlamalıydım. İlk olarak direğin içinden telsiz anteni, seyir fenerleri ve TV anten kablolarını geçirmem gerekiyordu. 9 metre direğe üç ayrı kabloyu geçirmek hiç de kolay değildi. Çözümü ise direği üç, dört kişi ile 3 katlı eve dayayıp tepesinden misinaya bağladığım kurşunu içine salarak buldum. Misinaya kabloları bağlayıp içinden geçirdik. TV antenini ve seyir fenerlerini montaj ettikten sonra ıstıralya tellerinin bağlantılarını yapıp  direğin işini de bitirmiş olduk. Tekneyi suya indirdikten sonra vinç yardımı ile tekneye montajı kalıyor.  Bu işleri yaparken mutlaka başkalarına ihtiyaç duyuyorsunuz, çoğu zaman tek olduğum için işler yavaşlıyor ya da bekleme sürecine giriyordu. Ben zamana yayılmasını çok sorun etmiyordum ama tekneyle maviliklere açılma, yelken açma hayali beni sabırsızlaştırıyor ‘’Bir an önce olmalı. Neden  olmuyor?’’ diye bu sefer kendimi sıkıyordum.

Yazın sonları da yavaş yavaş yaklaşıyor, ağustos ayının ortalarına doğru gelmişti ki döşemeler geldi. Tekneye yerleştirdim, harika görünüyordu. Minderlerimin üzerlerine 6 adet  köşe  yastığı  aldım yerleştirdim ve gördüğüm görüntüye hayran kaldım:)

Hayatında  hiç bir yelkenliye binmemiş biri olduğum düşünülürse benim gördüğüm en güzel yelkenli diyebilirim😍🤩.

Teknemin göstergelerini ben belirli yerlere yerleştirdim ama elektrik bağlantılarını profesyonel birine yaptırmak istedim.

 

 

 

 

Uzun süre araştırdıktan sonra internette hazır tekne panoları satan birini buldum. Benim teknemin göstergelerini, elektrik tesisatlarını yapıp yapamayacağını sordum. Bana yapabileceğini söyledi. 2 bin liraya anlaştık. Üç sene öncesi  için hiç de az bir para değildi. Elektrik tesisatı önemli olduğu için buna değer dedim. Adam gibi bir işçilik olsun istedim. Ustanın yeri Silivri’deymiş, hiç üşenmedi geldi. Karşıladım, tahmini 65 yaşlarında biri. İsmini vermesem daha iyi olur. Tekneyi gösterdim, etrafı gösterdim. Acıkmış olduğunu düşünerek restorana götürdüm. Beraber yemek yedik, bayağı zaman geçtikten sonra teknede çalışmaya karar verdi. Girdik içeri, kabloları ufak ufak boylarda kesti, yavaş yavaş uçlarını açtı.   Dedim ‘’Hava sıcak bir şeyler içer misin?’’ ‘’Bira varsa içerim’’ dedi. Gittim üç-beş bira biraz çerez aldım  geldim 🙂 Zaman hızlı  gidiyor ama işle alakalı elle tutulur bir yol alamıyorduk. Kestiği kabloları küçük  klipsleri bağlayabildiği kadarını bağladı. Hava kararmış  ikimizde acıkmıştık. Dedim ‘’Ben kasaba gidip yiyecek bir şeyler alayım. Hazır olunca seni çağırırım’’ deyince  ‘’Olur’’ dedi. Kızartmalık bir şeyler ayarladım, hazırladım. Beraber yedik.  Saat neredeyse gece yarısına  yaklaşmıştı. ‘’Yol yorgunusun, yerini hazırlayım mı?’’ diye sorduğumda  ‘’Olur’’ dedi. İçimden yarın belki sabah erkenden kalkar, yol alır. İşini de bitirir diye düşünüyordum🙂 ama hiç de  öyle olmadı 😞

Yani hiç bir şey hesaplandığı  gibi olmuyor.  Her zaman böyle işlerde doğru insanı bulmak çok zor. Bulamadığımız için her şeyi kendimiz yapmaya çabalıyoruz. Sonunda çok fazla çabalamış oluyoruz. Alışkanlığımızı bozmayıp bu günü de bir ustanın şiiri ile bitirelim.

 

DENİZ TÜRKÜSÜ

Dolu rüzgârla çıkıp ufka giden yelkenli!

Gidişin seçtiğin akşam saatinden belli.

Ömrünün geçtiği sahilden uzaklaştıkça

Ve hayâlinde doğan âleme yaklaştıkça,

Dalga kıvrımları ardında büyür tenhâlık

Başka bir çerçevedir, git gide dünyâ artık.

Daldığın mihveri, gittikçe, sarar başka ziyâ;

Mâvidir her taraf, üstün gece, altın deryâ…

 

Yol da benzer hem uzun, hem de güzel bir masala

O saatler ki geçer başbaşa yıldızlarla.

Lâkin az sonra lezîz uyku bir encâma varır;

Hilkatin gördüğü rü’yâ biter, etrâf ağarır.

Som gümüşten sular üstünde, giderken ileri

Tâ uzaklarda şafak bir bir açar perdeleri…

Mûsıkîsiyle bir âlem kesilir çalkantı;

Ve nihâyet görünür gök ve deniz saltanatı.

 

Girdiğin aynada, geçmiş gibi dîğer küreye,

Sorma bir sâniye, şüpheyle, sakın: “Yol nereye?”

Ayılıp neş’eni yükseltici sarhoşluktan,

Yılma korkunç uçurum zannedilen boşluktan

Duy tabîatte biraz sen de ilâh olduğunu,

Rûh erer varlığının zevkine duymakla bunu.

 

Çıktığın yolda, bugün, yelken açık, yapyalnız,

Gözlerin arkaya çevrilmeyerek, pervâsız,

Yürü! Hür mâviliğin bittiği son hadde kadar!…

İnsan, âlemde hayâl ettiği müddetçe yaşar.

 

Yahya Kemal Beyatlı

 

Büyük ustanın  da dediği  gibi;

‘’İnsan, alemde hayal ettiği müddetçe yaşar.’’ Hayal kurmaktan vazgeçmeyin dostlar...

Yazı ve Fotoğraflar: Sertan Sayın

Yorum Yap