''Sailing Rom''un güneye iniş anılarının ilk bölümünü aşağıdaki bağlantıdan okuyabilirsiniz.
https://yelkenciningazetesi.com/sailing-rom-guneye-iniyor
Saatlerimiz 13:00’ü gösterirken dümen suyumuzda Behramkale’yi bırakarak 37 deniz mili ileride Dikili / Garip Ada’ya doğru yola koyulduk. Rüzgar şiddetinin fazla olduğu günlerden sonra ortalama 20 / 25 knot rüzgarda sancak kontra orsa seyri ile keyifli bir yolculuk bizi bekliyordu. Oltalar salındı, kahveler içildi, teknenin ufak sallantısında bir öğlen uykusu yapıldı. Günü bir kez daha denizde batırmıştık. Şu renklerin güzelliğine bakın! Insana yaşadığını hissettiren bir gün daha…
8 saat süren seyrin sonunda aksilikler yaşamadan Garip Adası’na demirimizi attık. İlk kez gidecekler için naçizane önerimiz koy, erişteli bir yapıya sahip olduğu için demirinizi atarken dikkat etmenizde fayda var.
Akşam yemeğinden sonra günün yorgunluğunu atmak için deliksiz bir uykuya daldık. Buraya akşam saatlerinde geldiğimiz için nasıl bir ada, suyu nasıl pek bilemiyorduk ama sabahın ilk ışıkları bize denizin turkuaz rengini gösterdiğinde gözlerimize inanamamıştık. Suyun rengine, cam gibi şeffaflığına hayran olmamak mümkün değildi.
Kısacık bir deniz molasından sonra kahvaltımızı edip öğlen saatlerinde bir sonraki durağımız olan Foça’ya doğru yol aldık. Eski Foça içerisinde olan balıkçı barınağına tekneyi bordalayıp erzak ve mazot ikmalimizi yaptık. Şehri biraz turladıktan sonra akşam seyri yapıp yapmama konusunda fikir alışverişlerine başladık.
Arkadaşlarımız malum akşam seyrinden biraz ürkselerde benim (Dilan) gönlüm bir, iki saat daha seyir yapıp en azından İzmir / Karaburun’u geçmekten yanaydı. Hava durumu programlarını inceledik, sakin bir akşam olacaktı ve arkadaşlarımızla ortak bir karara varıp Karaburun’a gitmeye karar verdik. Ve elbette hava durumu, raporu doğru tahmin edemedi. İzmir Körfezi açıklarında aniden beliren şiddetli rüzgar ve artan dalga boyu hepimizi rahatsız etse e geri dönmek daha zorlayıcı olacağı için yolumuza devam ettik.
Balıkçı barınağını aradığımızda ulaşamadık ve derinliğini kontrol ettiğimizde yaklaşık 2.5 / 3 metre gösteriyordu. Bizim salmamızın uzunluğu 2.10 cm olduğu için altında kalacak azıcık suya güvenip girmenin riskli olacağını düşünerek limana girmekten vazgeçtik. En azından rüzgardan korunup biraz dalgaları keser düşüncesi ile Karaburun’un tam karşısında olan Küçük Ada’nın ana kara ile arasında kalan sığlığa doğru demirimizi attık. Ada ve ana kara arası mesafe çok az olduğu için zincire kaloma vererek tornistan yapamadığımız için çapamız taradı. İki başarısız deneme sonunda üçüncü de nihayet demirimiz tutmuştu. Yine de riske girmemek adına Cihad ile nöbetleşe uyumaya karar verdik. Anchor alarmımızı kurduktan sonra gece ilk nöbeti ben tuttum. Sabaha karşı 04:00’den 09:00’a kadar da Cihad nöbeti devir aldı. Sabah olup etraf aydınlandığında adanın hemen yakınlarında kahverengi büyük bir su deposunun şamandıra gibi suyun üstünde durduğunu fark ettik. Ne chartplotter’da ne de telefonda ki navigasyon uygulamasında gösteriyordu! Üstelik üzerinde herhangi bir ışık veya yerini belli edecek bir uyarı yoktu. Gecenin karanlığında ve dalga boyunun yüksek olduğu bir havada o su deposunun etrafında kaç tur attık bilemiyoruz. Ne kadar şanslıyız ki bir felaket ile karşı karşıya gelmemiştik. Yine buraya yolu düşecek olan kaptanlarımıza dikkat etmelerini tavsiye ederiz.
Bulunduğumuz yer konaklamaya uygun olmayacağı için funda demir alıp dümenimizi Çeşme’ye doğru çevirdik. 13 Ağustos 2023 saat 16:00 civarında Nergis Koyu’na demir attık. Uykusuz ve yorgun geçen bir gece ve seyir sonunda dinlenmek için attık kendimizi masmavi suya.Hava yavaş yavaş kararmaya başlarken etrafımızda ki teknelerde bulunan insanların bir anda içeriye girip kapılarını kapattıklarını görünce şaşırıp anlam verememiştik ki birkaç dakika geçmeden arıların saldırısına uğradık. Daha kötü ne olabilir ki derken bir de arılar. Bozcaada’dan ayrılmadan önce aldığım doğal tütsüleri yakıp etrafımızda gezdirerek arıları uzaklaştırdık. Her zaman böyle midir bilemeyiz ama bizim gittiğimiz tarihte benzer olayların yaşandığını çok sonra öğrendik. O hafta meteor yağmuru olacaktı ve en yoğun yaşanacak günde sakin bir koyda alargada olduğumuz için çok şanslıydık. Bimini ve sprayhood’u açıp uzandık koltuklarımıza bir bir kayan yıldızları izledik.
Bazen aksilikler yaşansa da doğanın size sunduğu güzellikleri yine doğanın en içinde karşılamak büyük bir nimet. İki gece Nergis Koyu’nda alargada kalıp denizin ve yeşilin tadını çıkarttık. Özellikle Rom’un burayı çok sevdiğine eminiz. Çünkü kendisini sudan zor çıkarttık.
2 gecelik dinlenmenin sonunda tekrar demirimizi toplayıp arkadaşlarımızla son durağımız olan 42 mil ilerideki Kuşadası’na doğru dümen tuttuk. Seyirdeyken arkadaşımız İzem kendi deneyimlerinden yola çıkarak yazın yanımıza gelecek arkadaşlarımız için birkaç maddelik misafir kuralları listesi hazırladı. Sizlerle de bu notu paylaşmak isterim.
Akşamüstü hava kararmadan Kuşadası Setur Marina’ya bağlandık. Önce biraz şehiri turladık, arkasından da hep birlikte son akşam yemeğimizi yedik. 5 Ağustos sabahı yola çıktığımız bu maceranın 16 Ağustos sabahında sonuna gelmiştik. Ortalık sütliman iken rüzgarın isterse nasıl güçlü estiğine, dalgaların isterse nasıl hiddetlendiğine eğer uslu çocuk olurlarsa yunusların dansını görebileceklerine, günün en güzel renkleriyle denizde batabileceğine şahitlik etmişlerdi. Yaşadıklarımızı kaleme aktarırken Yılmaz Erdoğan’ın çok sevdiğim bir cümlesi geldi aklıma “Yol güzel, varmak değil. “ Bu cümleyi şu şekilde değiştirmek isterim; doğru insanlar ile yolda olmak güzel, varmak değil…
16 Ağustos sabahı arkadaşlarımızı uğurladıktan sonra vakit kaybetmeden marinadan çıkış yaptık. Niyetimiz Bodrum / Gümüşlük’e varmaktı ama Dilek Burnu’nu geçerken rüzgar hızımız 25 knot’tan 35 knot’lara çıkınca hem Rom’u hem de kendimizi yormak istemediğimiz için burnu döner dönmez Tavşan Adası’nın karşısında kalan Su Adası’na demirimizi atıp akşamı burada geçirmeye karar verdik. Acemiliğimiz olduğu için Windy hava uygulamasına güveniyorduk ama bizi hep yanıltıyordu. Sonradan öğrendik ki Poseidon uygulaması Ege’de daha doğru tahminler yapıyormuş. Bu bilgiyi öğrendikten sonra hem de yavaş yavaş güneye doğru inmenin verdiği ılıman hava etkisini göstermeye başlayacaktı ve seyirin bundan sonrası hep kolayımıza olacaktı.
Sadece 1 aylığına çıktığımız bu yolculukta olabildiğince yer görmek istediğimiz için resmen tatilden çok transfer yapar gibi inmiştik yolun yarısından fazlasını. Bundan sonrası merak ettiğimiz koylara uğrayarak hem denizin tadını çıkarmak hem de doğanın içinde kuş sesleriyle geçecek günlere merhaba demekti. Merak edilen yerlerin başında ilk sırada Gümüşlük vardı ve sabah Gümüşlük için yola koyulduk. Dümen suyumuzda Didim’i bırakırken yavaş yavaş Bodrum’a yaklaşıyorduk. Gümüşlük bizim için biraz hüsran doluydu. Çabuk tüketilmiş eskiden gidenlerin anlattığından çok uzaklaşmış bir yer gibi gelmişti bize. Dükkanların birbirine benzediği ve herşeyin uçuk fiyatlarda olduğu bir yerdi. Belki de hep böyle idi ama biz eskiden bize anlatılan Gümüşlük hikayelerine heveslenip gözümüzde fazlaca abartmıştık. Bu sebeple ki bir gece konaklayıp ertesi gün daha önce arkadaşımızın teknesiyle gelip bizim de kendi teknemiz ile uğramayı çok istediğimiz yerlerden biri olan Knidos’a doğru dümenimize yol verdik.
Bekle bizi Knidos, biz geliyoruz…
Konuk Yazar: Dilan & Cihad Yarkın / Sailing Rom
Fotoğraflar: Dilan & Cihad Yarkın
Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.