Bir Tutkunun Peşinde 5. Bölüm

Recep Yıldız'ın denizciliğe başlama hikayesinin başlangıcını aşağıdaki bağlantılardan okuyabilirsiniz.

https://yelkenciningazetesi.com/bir-tutkunun-pesinde-1-bolum

https://yelkenciningazetesi.com/bir-tutkunun-pesinde-2-bolum

https://yelkenciningazetesi.com/bir-tutkunun-pesinde-3-bolum

https://yelkenciningazetesi.com/bir-tutkunun-pesinde-4-bolum

Egersund: 02-03 Haziran 2012 (Cumartesi-Pazar)

Saat 14.45’te Egersund’a vardık. (58,27’1N,005,59.9E)

Norveç güney ve güneybatı sahillerinde genellikle tekneler 40’ altı oldukları için tüm marinalar da bu boyutlu teknelere uygun inşa edilmiş, ayrıca yasa ve vergi düzenlemeleri de küçük tekneleri teşvik ediyormuş. Bu sebeple marinalarda parmak iskele “Finger” dedikleri aralıklara sığamıyoruz ve daha geniş yerler ararken de genelde feribotların iskelelerine yanaşıyoruz. Yanaşırken ve ayrılırken kimseler sizinle ilgilenmiyor, hatta biz marina girişlerindeki telsiz kanallarını da boşuna aradık hep, yokmuş buralarda. Gidip gönlünüzün istediği boş bir yere bağlanıyorsunuz ve para otomatlarına da yazılı yönergelere göre kredi kartı ile marina bedelinizi ödüyorsunuz.

Egersund şu ana kadar gördüklerimize göre daha endüstriyel bir şehir. Pek çok balık işleme fabrikası var ve bu sebeple de rüzgâr olmadığı anlarda veya özellikle sabahları oldukça ağır koku duyabiliyorsunuz. Bizdeki büyük yük gemileri benzeri balıkçı tekneleri, her gün tonlarca balık getirip vakumlama sistemi ile balıklarını fabrikaya aktarıyorlar. Şehirde ayrıca göze çarpan büyük boyutlu ağaç işleme fabrikaları da var.

Egersund önünde büyükçe sayılabilecek Eigero Adası, şehir merkezini açık deniz dalgalarından koruyor. Buradan geçerek Grandfyörd’a girdik ve sancak tarafında küçük tekneler için olan ve sığamadığımız Marina öncesinde yol boyuna aborda olduk. Egersun’da bağlanabildiğimiz yerde elektrik yoktu ve suyu da sahil koruma binasından alabilmemize rağmen her gün için 274 Kron (30€) ödedik.

Tekne tüm servisler 24 volt sisteme bağlı ve alternatördeki bir sorun sebebi ile de motor çalışırken 24 volt sistem şarj etmiyor. Elektrik bağlantımız da olmayınca akülerin şarj durumlarını kontrol ederek zorunlu olarak jeneratörü çalıştırıyoruz. Mastervolt servisi ile sanırım ancak Stavanger’de buluşarak sorunu çözmeye çalışacağız.

9 bin nüfuslu olan bu kasaba Vikingler döneminden bugüne kadar daima hareketliliğini sürdürebilmiştir. Küçük bir kasaba olmasına rağmen -örneğin el takımları ve denizcilik malzemeleri satan yerler- birkaç tane ve oldukça da büyük ve detaylı malzemeleri olan mağazalardı. Fiyatları ise daha önce de belirttiğimiz gibi oldukça pahalı.

Egersun’da hafta sonu hayat duruyor. Pazar alışveriş merkezleri dahil hiçbir yer açık değil, barlar bile 16.00’dan sonra açılıyor. Cumartesi gecesi gittiğimiz “Pibbaren og Nelliken” bar-restoranda gece yarısı inanılmaz bir kalabalık vardı. Ortalama 40 yaş üzeri olan müşterilerin çok yüksek sesle konuşmaları sebebi ile ortam korkunç gürültülü, müzik ise yüksek volümlü olmasına rağmen çok az duyulabiliyordu. Cuma akşamı barın üst katında düğün seremonisi vardı ve o gece aynı grup barda şarkılar ve danslarla gece boyunca eğlendiler.

Pazar günü sessiz ve sakin olan kasabada, aramıza Kristiansen’de katılmış olan Mustafa arkadaşımız ile birlikte yakın bir tepeye tırmanıp şehre kuşbakışı baktık.

Sonrasında da şu ana kadar çalıştırmayı beceremediğimiz “TracPhone” uydu telefonumuzu ve de uydu üzerinden internet bağlantılarımızı çalıştırmayı başarabildik. Ayrıca Furuno NavTec ve VxFax’ı da ayarlarını tamamlayarak çalışır hale getirdik. Teknedeki çamaşır makinesini de ilk defa kullanarak denedik ve 21 Mayıs’tan bugüne birikmiş kirlilerimden kurtulmuş oldum.

Norveç’te her yerde musluktan akan su içilebilir ve kullanımı ücretsizdir. Su bulabildiğimiz her yerden suyumuzu tamamladık ve şu ana kadar da bu pis sularda su yapıcımızı hiç çalıştırmadık.

Egersun’da bağlı olduğumuz yerde de balık için birkaç kez şansımızı denediysekte ne olta sistemimiz ne de bulunduğumuz yer balık için uygun değildi.

Egersun’daki zorunlu bekleyişimiz 2 gün sürdü-hafta sonu- ve 4 Haziran Pazartesi sabahı 10.00’da (58. 27,1 N-005.59.9 E) Stavanger’e doğru yola çıktık. Yaklaşık 60 mil yolumuz var. Kuzeybatıya giderken yine uygun rüzgârımız yoktu ve çoğunluk motorla yol aldık, zaman zaman ana yelken, cenova ve fırtına floğunu da full arma açarak motorla da takviye ettik. Toplamda 274 mil ile başladığımız bu etabı sakin sayılabilecek bir denizde toplamda 341 milde bitirdik.

Stavanger: 4-6 Haziran 2012

Stavanger, 128 bin nüfusu ile Norveç’in 4. büyük şehridir. Petrol platformları genelde Stavanger sınırları içindedir, çoğunluğu da bölgenin kuzeybatı kısmındadır. Norveç ticareti ile tüm giderlerini karşıladığı için petrol gelirini emeklilerin iyi yaşamasına ve de alt yapı hizmetlerine harcıyor ama her yıl azımsanmayacak bir miktarda da fazla veriyor. Bu yıl yeni buldukları 3. bir bölgeden de gelecek yıl petrol çıkarmaya başlayacaklarmış.

Stavanger merkezinde her yar bar ve restoran. Hafta içi olmasına rağmen her yer kalabalık ve çok gürültülü. İnsanlar devamlı içki içiyor ve şişedeki gibi durmayınca da sokaklarda dağıtan gençlere rastlamak olağan.

Alternatör tamiri için gelen elektrik mühendisi Bosch servisi arkadaşımız Salı sabahı 09.30’da tekneye geldi. İki-üç saatlik bir araştırma ve devamlı birileri ile telefon görüşmeleri sonrası sorunu buldu, alternatöre topraklama hattı çekmemişlermiş. Koca bir minibüs ile geldiğinden aracında hemen her şey vardı, tabi istenilen kesitten bence biraz daha büyük kesitli topraklama kablosu ve bağlantı pabuçları vs. İşini saat 13.30’da bitirdiğinde artık 24 volt sistemimiz de makine çalıştığı sürece şarj eder hale gelmişti, sorun çözülmüştü.

Salı günü için daha önceden randevulaştığım başka bit buluşmam vardı. 2005’ten beri Stavanger’de ailesi ile birlikte yaşayan Erdal Çayırcı ile buluştum. Kendisi de bir deniz sever ve sanırım 2012 yılı Mart ayı Yacht dergisinde bu bölge denizlerini anlatan yazıları çıkmış idi. Buradaki üniversitede bilgisayar programlama dersleri verirken bir taraftan da NATO bölgesi ile çalışıyor. Yoğun bir arkadaşımız olmasına rağmen beni alıp NATO üssü içindeki süpermarkete götürdü ve alışveriş eksiklerimizi tamamladık.

Erdal Bey, seyir haritalarını beraberinde getirip bize kuzeye doğru yolculuğumuzda gidebileceğimiz ve keyif alacağımız yerleri işaretleyip anlattı ve sonrasında da tekrar bir yerlerde buluşabilmek umuduyla ayrıldık. Bizler de mutlaka gezilmesi gereken yerleri hem ezberimize hem de Maxsea harita programımıza kaydettik, sonrasında bu rotaları izlemek üzere…

Aynı günün akşamı bir İtalyan pizzacıda karnımızı doyurduktan sonra birazda barın birinde biralarımızı yudumladık. Gece yarısı olmasına rağmen bu mevsimde buralarda hava hiç tam olarak kararmıyor ama gece yarısı sonrası tekneye gidip yattık, sabah kuzey rotamızı devam ettirmek için.

5 Haziran Çarşamba sabahı Norveç’in deniz seviyesinden yüksekliği 600 metre olan meşhur tepsi tavanlı kayası “Prekestolen”e gitmek üzere STAVANGER’den ayrıldık.  Evet dik ve yükseklik heyecan verici idi, ama ben Norveç’in bu kayayı pazarlamasındaki başarıyı daha çok takdir ettim.

Ben de Mira’nın direk tepesinin o meşhur kaya tepesiyle kıyaslama fotoğrafları çektim.

Her saat Stavanger veya çevre kasabalardan kalkan fiyort içi kruvaziyerleri bu bölgeye akın akın turist taşıyorlardı. Buraya kadar iki buçuk saat geliş ve iki buçuk saat de dönüş yolu teptik. Ayrıca Şile kadar nüfusu olan Stavager’de çıkışımızda tam 4 dev boyutlu Kruvaziyer gemisi vardı. Sanırım biraz da beyaz geceler için buralarda inanılmaz bir gemi trafiği var.

Özellikle son üç, dört günümüz çok keyifli geçti. Öğleden sonra buradan önce batıya sonrasında da kuzeye tırmanışımız akşama doğru önce Jelsa’da, sonrasında da geceyi geçirmek üzere biraz daha kuzeyindeki Marvik’e gittik.

Marvik küçük bir kasaba olmasına rağmen tam bir cennet köşesi… Kuş sesleri dışında sadece rüzgâr fısıltısı var, inanılmaz güzellikte ve etkileyici. Balıkçı barınağı/marina karması harika bir yere bağlandık, elektrik-su var. Geceleme ödemesi ise posta kutusu benzeri iki kutudan birinden beyan formu ve zarf alıp dolduruyorsunuz ve tekne boyutuna göre belirlenmiş paranızı zarfa koyarak kutuya atıyorsunuz. Bunu yapmayıp yakalanma cezaları çok yüksek diye mi yoksa insanlar dürüstlüğünden ‘’ne olur yani ödemezsem’’ diye akıllarına gelmez mi bilemiyorum. Her gelen önce gidip parasını kutuya atıyor, ödeme yapmamak akıllarına bile gelmiyor insanların. Biraz utandık sanki!

Buraya gelirken yolda fiyortlar arasında seyir yaparken rüzgâr hem çok değişken hem de yetersiz olduğu için genelde ya sadece motor seyri yaptık veya motor/yelken birlikte kullandık.

İskelede bize hem akşam hem de sabah balığa çıkmak üzere yanımızdan geçişlerinde laf atan, ikinci baharını yaşayan bir çifti çok kıskandım, hem de çok. Akşam kürekle hareket ettirdikleri ahşap kayıkları ile limandan çıkıp yaklaşık bir saat sepet attılar ve olta ile balık avladılar. Son derece iyi ingilizce konuşan ve iyi eğitimli oldukları belli olan bu çift dönüşlerinde iki adet yaklaşık bir kilogramlık bizdeki mezgit benzeri balık ile üç adette ıstakoz benzeri böcek vardı ellerinde. Sonra tam yanımızdaki yamaca çıkıp oturdular ve gün batımına karşı saat 23.00’e kadar kuş sesleri altında şaraplarını yudumlayıp doğayı seyrettiler.

Düzenli feri, araba yolu, benzinlik, balıkçı barınağı, market ve internet-wireless… İnanılmaz keyifli, sakin ama dingin bir yer.

Hava sakin, güneşli ve pırıl pırıl. Kendimi ilk defa cennette hissettim burada:)

8 Haziran sabahı Marvik’ten ayrıca vergisiz (KDV=%25) mazot aldık 390 litresi 3.260 kron (litresi 0,9 €) tuttu ve tüm depolarımız kırmızı renkli vergisiz mazot ile doldu.

Kuzeye doğru çıktıkça ağaç yapısı da değişti, daha çok ladin görmeye başladık. Bitki örtüsü değişti ama değişmeyen dik ve heybetli kayaları yine denizde, su altında, kıyılarda her yerde karşınızda.

Aynı gün Marvik’ten ayrılarak güneyindeki Husgavlen denilen sonuna doğru iyice daralan  dar bir fiyorda girdik, orası da doğa harikası bir yerdi. Yeşil yamaçları durgun ve kâğıt gibi suda inanılmaz yansımalar yapıyordu. Kanalın yukarılarına doğru bizi karşılayan bir köprü altından geçemeyince kanalın iyice daraldığı bir yerden geri dönmek zorunda kaldık.

Sonrası kanal çıkışından batıya doğru yaklaşık 8 mil batıdaki Nedstrand’daki marinaya girdik, bizi cezbetmediği için daha kuzeybatıdaki Haugesund'da bir gece konakladık, şehir gibi idi ama cuma akşamı olması sebebi ile hareketli idi. İnsanlar yine akın akın barlara koşuyorlardı. Biz Cumartesi sabahı oradan ayrıldık. Aynı günün akşamı Blue Note oradaymış ve de Viking festivalini izlemişler, az önce yolda karşılaştık, sohbet ettik. Kıskandırmak için söylediler:)

Kuzeye doğru tırmanışımızın ilk ayağı Leirvik oldu, girip-çıktık, durmadık orada.

Geceyi geçirmek için daha kuzey doğudaki Rosendal’ı seçtik, orası da çok keyifli bir köy idi, düğün akşamıymış. Restoran, düğüne kapatılmış olunca akşam yemeğimizi teknede balık/şarap ile yaptık ve yapacak pek bir şey olmayınca da hava kararmadan saat 11.30 gibi erkenden yattık. Bu bölge karavancılar için de çok cazip bir bölge ve her yerde bolca karavan ile seyahat eden yerli, yabancı turistlere rastlamak mümkün. Karavan parkları marinalardan daha düzenli, her şeyleri var.

10 Haziran Pazar Sabahı ise hedefimiz Sundal kasabasındaki İngilizlerin Gracier dedikleri Buz Nehri görmek için biraz daha kuzey doğuya çıktık ve Sundal barınağına bağlandık. Buz Nehri, Sundal Limanı’ndan saatler boyu yürüyüş yolu ile en alt kısmı iki buçuk saat, zirvesine ulaşmak için ise dört saat daha yürümek gerekecekti ki biz ikinci kısmını yapamadık.

Sundal çok güzel bir kasabaydı ve nefis doğasını nefis evleri ile donatmışlardı ama daha da ilginci en az iki buçuk saatlik harika bir doğa parkuru -yaya yolu tırmanışı- sonrası ulaştığımız Buz Nehri alt kısmındaki gölet her yanı dağlarla çevrili nefes kesen güzellikte idi, hem de yürüyüş çok hoşumuza gitti. Göletin en yukarısına kadar gittik ve Buz Nehri ve dağlar arası gölet vs. doğa harikası yerden çok keyif aldık. Dönüş yolu yokuş aşağı olduğundan yaklaşık bir buçuk saat aldı. Dinlenmelerle de toplam beş saat inanılmazdı.

Tırmanırken bir ara ana yoldan ayrılıp yaya patika dağ yolunu tercih ettik. Yol ilerledikçe daralınca tekrar aşağıdaki ana yürüyüş yoluna dönerken bizi, bir kayanın altında serinleyen keçi sürüsü bağıra çağıra koşarak karşıladılar. Önce saldıracaklar mı diye korku ile izlerken biz uzaklaşınca izlemeyi de bıraktılar. Sanırım onların mıntıkasına girmiştik.

Konuk Yazar: Recep Yıldız

Fotoğraflar: Recep Yıldız Arşivi

Yayına Hazırlayan: Doruk Ajans / Yelkencinin Gazetesi Kuruluşudur.

Yorum Yap